Sizi yoran, yıpratan ve dibe çeken duygularla nasıl başa çıkıyorsunuz? İşte hassas anlarınızın üstesinden gelebilmeniz için bazı öneriler…
( Kapak Fotoğrafı: @doutzen )
İçindekiler
Duygularınızı iyi ya da kötü olarak ayırmayın
“Temel olarak isimlendirdiğimiz duygular, pozitif ya da negatif değil, uyarı sinyalleridir” diye açıklıyor psikoterapist Catherine Aimelet-Perissol. “Duygular, bir olay veya durumun yaşama uygun (neşe sayesinde) veya tehdit edici olup olmadığı (korku, öfke veya üzüntü aracılığıyla) hakkında bizi bilgilendirirler.” Zamanın başlangıcından beri varlığımızı sürdürmemiz için hareket etmemiz yönünde baskı yaparlar.
Duygularınızın bir nedeni olduğunu kabul edin
Bizi duygulandıran küçük bir şey olsa bile bunun bir nedeni vardır. “Duygu her zaman haklıdır. Bir anlamı ve işlevi, aynı zamanda da hep farkında olmasak da iyi bir nedeni vardır. Beynimiz hafızamıza varlığımızı garanti altına alan hayati bilgiler kaydetmiştir” diyor Aimelet-Perissol. Eğer geçmişte bir olay tehlikeyle ilişkilendirilmişse ve dolayısıyla böyle kaydedilmişse, benzer her durum, görünüşte zararsız olsa bile, doğal olarak duyguyu tetikler.
Duygularınızı suçlamayın
Duygunuzun var olmak için iyi bir nedeni olduğundan, onu suçlamayın. “Korkusu hakkında endişe duymak, öfkesine kızmak veya üzüntüsüne kederlenmek… Bunlar ilk duyguyu yorum ve yansıtma seli altında bırakarak yoğunlaştırır. Kendimizi bu sayede, deneyimlediğimiz ve bizi yoran duygudan kurtarabileceğimizi sanırız, oysaki sadece duyguya duyguya katmaktayız. Bu şekilde psikolojik acı artar. Sadece ilk mesajı dinlemek ve onu anlamak daha akıllıcadır.”
Sorumluluk alın
Hayır, gayet sizsiniz! Kendinize düşen sorumluluğu kabul edin. “Dışsal bir olay tarafından tetiklenmiş olsa bile bu sizin duygunuz. Duygularınız size aittir ve bu iyi bir haber, çünkü onlarla bir şeyler yapabilir, arzuladıklarınıza ve/veya eksik hissettiklerinize dikkat edebilirsiniz” diyor Aimelet-Perissol. Pastanın üzerindeki kiraz da şu: Mantık çerçevesinde düşünürsek, diğerinin duygularından sorumlu değilsiniz.
Bedeninize kulak verin
Aimelet-Perissol, zihninizden çok bedeninizi dinlemenizi tavsiye ediyor. “Duygu her zaman bedende bir istikrarsızlıkla başlar: Göğsünüz daralır, kalp ritminiz hızlanır. Ne yaşadığınızı tanımlayabilmek için bu hislere dikkat edin. Duruma hemen çözüm aramayın. Önemli olan, bu anı yaşamaya zaman ayırmanızdır.”
Olayları dramatize etmekten kaçının
Hayır, duygular ölene kadar orada kalmayacak. Aimelet-Perissol, “Eğer duygunun üzerine eklemez ve zihninizde olayı dramatize etmeden bir mola verirseniz, beden hissiyatları birkaç dakika sonra ortadan kaybolur. Sakinliğe geri dönmek için nefes alın, yürüyün, esneyin, gözlerinizi kapatın. İçsel meteorolojimiz sürekli değişir.” diyor.
Doğru ayrım yapın
Sizi üzen ve duygusal süreci başlatan olay ile bundan nasıl bahsettiğiniz arasında ayrım yapın. O an kendinizi mi yargılıyorsunuz, yoksa diğerini mi? Düşüncelerini okuduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Durum hakkında aceleci ve negatif sonuçlara mı varıyorsunuz? Düşündükleriniz genellikle olan bitenden çok uzak. Kendinize, yani normal ve dolayısıyla hassas bir insana, yakın olabilmek için projeksiyon ve fantezilerden uzaklaşın.
Somuta odaklanın
Zihinsel gevezeliklerin sizi kötü davranmaya itmesini engellemek için, sizi şok edenin ne olduğunu tekrar düşünün. Somut olarak ne oldu? Sizi ne duygulandırdı? Ne gördünüz, duydunuz, algıladınız? Nasıl tepki verdiniz? Ortadan yok olmak mı (korku), savaşmak mı (öfke) ya da fırtına geçene kadar kabuğunuza çekilmek mi (üzüntü) istediniz?
Kendinizi iyi anlayın
Kendinizi daha iyi anlayın, kendinizle ilgilenin ve kendinize iyi bakın. “Duygu, ihtiyaçlarımızdan biri karşılanmadığında ortaya çıkar. Korku genelde, daha fazla güvene ihtiyacımız olduğunu gösterir. Öfke, kendimizi daha iyi tanımaya ve hatamızı kabul etmeye ihtiyaç duyduğumuza işaret eder. Üzgün olmak ise başımıza gelenin ne olduğunu anlamaya ve anlam vermeye ihtiyacımız olduğu anlamına gelir.” Bir de şükredilen anlar vardır. Örneğin sevinç; açıklık, enerji, canlılık ve mutluluk arzusunu beraberinde getirir.
Duygularınızdan kaçmayın
Kararsız kalmayın. Hayatınıza duyguyu ve yüksek duygu riski taşıyan durumları davet edin. Catherine Aimelet-Perissol, alışkanlıklarımızı değiştirmemiz konusunda tavsiyede bulunuyor. Kaçmayın (“Eğer toplum içinde söz almazsam, korkmam”), her şeyi kontrol etmeyin (“Eğer bana boyun eğmelerini sağlarsam, öfkem geçer”) ya da her şeyi açıklamaya çalışmayın. (“Eğer arkadaşımın suratının neden asık olduğunu öğrenirsem, daha az üzgün olurum”) Duygularımızı kontrol edemeyiz; bizi onlar yönetir. Duygularla beraber yaşamak, onlara karşı veya onlarsız yaşamaya çalışmaktan çok daha yapıcıdır.
- İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Meditasyon yapmanın 8 faydası