Şehir hayatının kaosu ve stresi ile başa çıkabilmeye çalıştığımız bugünlerde, ruhumuzu dinlendirebilmek adına yeni çözüm yolları aradığımız aşikar. Sürekli verimli olmak ve her şeyi layıkıyla yapma kaygısı ile deadline’larımızı tam vaktinde yakalarken kendi ruhumuz ve bedenimize geç kalıyoruz. Hedeflerimiz ve motivasyonlarımızın peşinde o kadar çok efor sarf ediyoruz ki ne kadar yorulduğumuzun farkına dahi varmıyoruz. Tatile çıkıp tüm bu kronik yorgunluklarımıza ara veriyor olmanın geçici bir çözüm olduğunu söyleyebiliriz. Asıl çözüm yolu mümkün mertebede yeni bir hayat biçimi benimsemekten geçiyor. Bu konuda ise imdadımıza “slow living” anlayışı yetişiyor. Gelin slow living’in inceliklerine ve hayatımıza ne kadar entegre edebileceğimize beraber göz atalım.
Slow living aslında acelecilik kültürü ile taban tabana zıt bir felsefe. Bu anlayışta sürekli olarak bir şeyler başarma ve üretken olma kaygısına yer yok. Dolayısıyla herhangi bir yarış veya yetersizlik hissiyatı da yok. Slow living ile sadece anda kalmaya ve anın tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Odağımızı herhangi bir hedefe değil yolda olmaya veriyoruz. Böylelikle hem ruhumuzun hem de bedenimizin dinginleştiğini ve kendini bulduğunu hissediyoruz. “Pek çok sorumluluğumuz varken nasıl böyle bir yaşam biçimini benimseyebiliriz?” derseniz, aslında hayatımızda ufak değişiklikler yaparak slow living anlayışına daha da yakınlaşabiliriz.
Sosyal medya kullanımınızı minimuma indirin
Ne kadar iletişim çağında hızlı haberleşmek adına sosyal medya çokça işimize yarasa da kişinin anda kalmasının önündeki yegâne faktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bir şeye bakmak için girdiğimiz telefonumuzda kendini saatlerce reels veya story izlerken bulmayan yoktur. Sosyal medya ile aramızdaki ilişkiyi iyi ayarlamazsak odağımızı ister istemez kendi bedenimiz ve ruhumuzdan çok başkalarının hayatlarına vermiş oluyoruz. Hayatı ıskalamamak adına slow living ile sosyal medya kullanımıza biraz ara veriyoruz.
Doğa ile baş başa kalın
Şehir hayatında belki de en çok özlediğimiz şeyin doğa ile baş başa kalmak olduğunu söyleyebiliriz. Oysa özellikle yaz mevsiminde güneşin ve denizin tadını çıkarmak, yılın yorgunluğunu atmak için en etkili çözümlerden bir tanesi. Slow living’e biraz daha yakınlaşabilmek adına boş zamanlarımızı doğaya ve evcil hayvanlarımıza ayırabiliriz. Günlük yürüyüşlerimizi spor salonlarındansa bir parkta yapmayı tercih etmek bile bir seçenek!
Uzun ömürlü kıyafetler satın alın
Slow living tüketim çılgınlığına da son veren, böylelikle ekonomik olarak da bizleri rahatlatıcak bir anlayış. Böylelikle oldukça seyrek kullanacağımız kıyafetler almaktansa daha akıllıca alışverişlere yöneliyoruz. Son zamanlarda popülaritesini arttıran kapsül dolap trendi de slow living’i destekler nitelikte. Pek çok farklı kombinde kullanabileceğimiz basic parçaları sıklıkla tercih ederek hızlı bir şekilde kullanıp atmaktansa kaliteli ve uzun ömürlü parçaları tercih ediyoruz.
Yeni hobiler edinin
Oldukça yoğun bir iş günü dahi geçirmiş olsak, eve döndüğümüzde bize iyi gelecek şeylere zaman ayırmak slow living’in olmazsa olmazı. Yeni hobiler edinerek hem kendimizi keşfetmiş hem de keyifli zaman geçirmiş oluyoruz. Yeni hobiler dediysek de aklınıza illaki yüksek eforlu ve erişilmesi zor aktiviteler gelmesin. Dans etmek, emek yapmak, kitap okumak ve spor yapmak bunlardan sadece bazıları!
Stres seviyesini arttıracak şeylerden uzak durun
Gün içerisinde bizi yıpratan şeyler çoğunlukla fiziksel değil psikolojik yorgunluklarımız oluyor. Ne kadar üstesinden gelebilirmişiz gibi dursa da stres seviyemizi arttıran şeylerin birikimi, ileriki zamanlarda duygusal buhranlara sebebiyet verebiliyor. Bizi strese sokan aktiviteleri ve insanları hayatımızdan çıkartmak kolay olmasa da böylelikle yaşam kalitemizin ne ölçüde artacağını ve slow living’e ne kadar yaklaşacağımızı siz de deneyimleyeceksiniz.
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Gardırop Detoksu İçin 5 İpucu