Sosyal medya, uzun süredir siyasetten ticarete, iletişimden sosyal ilişkilere kadar hayatımızdaki her alanda belirleyici bir rol üstleniyor. Ancak yapılan araştırmalar sosyal medyayı yoğun kullanan kişilerin hiç kullanmayanlara oranla daha yüksek seviyelerde depresyon, sosyal izolasyon, düşük öz saygı, kaygı, stres ve uykusuzluk yaşadığını ortaya koyuyor. TalkTuBaNa’nın kurucusu Mentor Tuba Müftüoğlu, sosyal medyadan zarar görmeden mindful bir ‘içerik tüketicisi’ olmanın ve ruh sağlığınızı korumanın yollarını 5 maddede sıraladı.
Beklentilerimizi belirleme
Bilindiği gibi mindfulness kavramının temelini oluşturan bilinçli farkındalık, bizim tüm dikkatimizi içinde bulunduğumuz ana yönlendirmemizi sağlıyor. Günlük rutinimizin önemli bir parçası olan sosyal medya kullanımı ise çoğu zaman refleks olarak yaptığımız bir aktivite. İnsanoğlu doğası gereği bilgi arayan bir canlı ve sosyal medyada ‘kaydırma’ yaparak bu merakımızı giderebiliyoruz. Ancak özellikle olumsuz haberlerle sağlıksız oranlarda etkileşim kurmamız aşırı derecede stres hormonu salgılamamıza sebep olabiliyor. Bu da aşırı kaygı ve depresyon riskini beraberinde getiriyor. Bu yüzden günün herhangi bir saatinde herhangi bir sosyal medya uygulamasını açmadan önce niyetimizi sorgulamalıyız. Bu deneyim bize ne kazandırıp ne kaybettirebilir bunu düşünmemizde fayda var. Ne aradığımızdan emin olduktan sonra içerik tüketmeye başlamamız seçici olmamızı ve sosyal medyanın zararlı etkilerine karşı kendimize bir koruma kalkanı oluşturmamızı sağlayacaktır.
Doomscrolling’den korunma
Covid-19 salgını döneminde popüler bir kavram haline gelen “doomcrolling” kötü haberlerle ilgili sosyal medya akışlarını kompulsif bir şekilde kaydırma eylemi olarak tanımlanıyor. Bu haberlerle sağlıksız oranlarda etkileşim kurmak aşırı derecede kortizol salgılamayı beraberinde getirebiliyor ve bizi hem zihnen hem de bedenen çok yoruyor. Bununla başa çıkmanın tek yolu ise ekranı kaydırırken karşımıza çıkan haberlerin ruh sağlığımız üzerindeki etkisini kendi içimizde sorgulamak. Kaydırırken ruh halimize yönelik farkındalığımızı aktive etmek sağlıklı ve sağlıksız etkileşimleri birbirinden ayırabilmemizi sağlayacaktır. Karşılaştığımız içeriklere yönelik düşüncelerimizin ve hissettiklerimizin farkında olmamız, ne zaman durmamız gerektiğini de bilmemizi sağlar. Bu sınır herkes için farklı olabilir ama kendi sınırlarımıza bağlı kalmamız bizi doomscrolling’in riskli bölgesinden uzak tutmaya yarayabilir.
Gerçeklikle yüzleşme
Sosyal medyada gezinirken sıklıkla duygularımızı ve bedenimizi kontrol etmemiz bizim sanaldan gerçeğe sağlıklı bir bağlantı kurmamızı sağlayacaktır. Telefon veya tabletin elimizde ve parmaklarımızda verdiği hisse dikkat kesilmek, önümüze çıkan paylaşımların bizde yarattığı etkiyi kendi iç dünyamızda anlamaya çalışmak çok önemli adımlardır. Örneğin gördüklerimizle kendimizi karşılaştırmaya başlamamız ve gerçekçi olmayan kıyaslamalar yapmamız öz saygımızda sorunlara yol açabilir. Sosyal medyada her gördüğümüzün gerçek olduğu yanılsamasına düşmememiz gerekir. Özellikle görsel paylaşımların çoğunluğunun yaşamın gerçekçi bir resmi olmadığını kendimize hatırlatmamız önemlidir. Tüm bunların farkına varmak için sosyal medya kullanımı sırasında anda kalmamız bizi gerçeklikten koparmayacaktır.
Gerektiğinde reddetme
Sosyal medya kullanımımız sırasında belirli kişilerin veya konuların bizde olumsuz duygular yarattığını fark ettiğimizde vakit kaybetmeden bu hesapları takip etmeyi bırakmayı değerlendirebiliriz. Bizim için sağlıklı olmayan bir durumdan kendimizi uzaklaştırmakta utanılacak bir şey olmadığını bilmeliyiz. Bunun yerine, ilgi alanlarımız ve tutkularımızla örtüşen hesapları takip etmeye odaklanabiliriz. Sosyal medyayı tamamen kullanmayı bırakmak çok gerçekçi olmayabilir. Ancak, üzerimizdeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için bazı uygulamaların ayarlarındaki özelliklerden yararlanarak belirli sınırlamalar koyabiliriz. Yalnızca kendi istediğimiz hesapları görebilmek ve belirli hesapları favori olarak eklemek işimizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca gerekli gördüğümüzde kendimize bir sosyal medya arası verip müzik dinlemek, dans etmek veya sevdiklerimizle vakit geçirmek gibi kendimizi iyi hissedeceğimiz şeylere odaklanabiliriz.
Özgün etkileşim
Sosyal medya sayesinde daha önce hiç olmadığı şekilde dünyanın dört bir yanındaki insanlarla iletişim halinde olma şansına sahibiz. Sosyal medyada sadece ‘tüketici’ değil ‘üretici’ özelliğiniz de varsa yapabileceğiniz en doğru şey kendiniz olmaktır. En çok beğeni kazanacağımızı düşündüğümüz paylaşımlara değil ilgimizi çeken ve bize ilham veren şeylerle ilgili paylaşım yaparak daha yüksek bir tatmin duygusuna ulaşabiliriz. Akışlarımızda düşüncesizce gezindiğimizde, bunun duygularımızı gerçekte nasıl etkilediğini gözden kaçırabiliriz. Bir gönderiyle etkileşime girmek için zaman ayırmak, deneyimimizi en doğru şekilde fark etmemiz için bize bir pencere açacaktır. Sadece akışımızda sessizce ve gizlice dolaşmak ise iç dünyamızda kopukluk ve yalnızlık hislerine yol açabilir.