İnsan olmanın getirdiği tüm duygusal zenginliği kucaklamak, hayatın bir parçası değil mi? Ama ya sürekli olarak sadece pozitif olmaya zorlanırsak? İşte burada, “toksik pozitiflik” devreye giriyor. Peki nedir bu toksik pozitiflik?
Kapak: Paola Chaaya, unsplash üzerinden
“Toksik pozitiflik,” her durumda sürekli olarak sadece pozitif olma baskısını ifade ediyor. Bu, özellikle sosyal medyada, bir türlü yükselişine ara veremeyen, aksine yeni yönlendirici katılımcılarla daha da yaygın hale gelen bir fenomen. Sürekli mutlu olmanın, olumsuz duyguları bastırmanın veya yok saymanın bir erdem olduğu düşüncesi. Ancak bu sürekli “pozitif” baskısı, aslında duygusal sağlığımız için hedeflenenin aksine, oldukça zararlı olabilir. Neden mi?
Hayatın gerçekliği hem olumlu hem de olumsuz deneyimleri içerir. Olumsuz duyguları yok saymak veya sürekli pozitif olmaya zorlamak, bu duygularla sağlıklı bir şekilde başa çıkmamızı engeller. Keder, öfke, hüzün gibi duyguları yaşamak, insan olmanın bir parçasıdır ve bu duyguları ifade etmek, onlarla başa çıkmamıza yardımcı olan etkenlerden biridir.
Dahası, sürekli pozitif olmaya çalışmak, bizi gerçek duygularımızdan ve ihtiyaçlarımızdan uzaklaştırabilir. Bu durum; uzun vadede duygusal yalıtılmışlık, anksiyete ve depresyona dahi yol açabilir. Çünkü duygusal sağlık, yaşadığımız tüm duyguları kabul etmeyi ve onlarla sağlıklı bir şekilde başa çıkmayı gerektirir.
Çevremizi saran, o şen kahkahalı, pamuklara sarılası ses tonuyla bizi uyku moduna düşüren, her yenilenen sayfanın içinden geçtiğimiz, sokağın köşesinden fırlayan bu toksik pozitif trendinden nasıl uzak kalacağız?
İlk adım, tüm duygularınızı tanımak ve onları geçerli olarak kabul etmektir. Olumsuz duyguları yaşamak bir zayıflık değil, aksine insan olmanın bir parçasıdır. İzlediğiniz bir filmin hoşunuza gitmeyen, sizde yüzleşmek istemediğimiz duyguları uyandıran bir sahnesini atlamayı seçtiğinizde, filmin konusundan ne kadar eksik ayrılacağınızı göz önünde bulundurmak lazım.
Aynı zamanda, kendinize ve çevrenizdekilere karşı duygusal olarak dürüst olun. Gerçek duygularınızı ifade etmek, sağlıklı ilişkilerin temelidir. Bu iletişim kanalının en temiz yolu, ifade edilen duygu ve düşüncelerin karşı tarafa ifade ediliş biçimidir. İnanın, kalben bu duygu ve düşünceyi neden paylaştığınızı içselleştirerek öncelikle kendiniz kabullendiğiniz ve hissettiğinizde, en acı gerçekleri dahi en hafif tatlı olarak menüye ekleme yolunu bulmuş olursunuz. Bu iletişim modeli, kendimizle kurduğumuz ilişki için de geçerlidir üstelik.
Bu esnada yaşamın mucizevi iksiri olan ‘denge’ formülünü reçetenizden eksik etmeyin. Hayatın hem olumlu hem de olumsuz yönlerini kabul edin, onların birbirlerinin anlamlarını pekiştiren, hatta varlıklarını güçlendiren zıtlıklar deryasının bir denge dansı olduğunu unutmayın. Her durumdan öğrenilecek bir şey olduğunu da elbette.
Peki pozitif düşünce ve konuşmanın güzel etkilerini mi göz ardı ediyoruz bu yöntemle? Hayır. Çünkü yalnızca pozitif alana yönelerek ve yüzümüzü ışığa çevirirken karanlık tarafı reddederek, diğer yandan gerçek duygularımızı bastırmanın fiziksel sağlığımız üzerinde de olumsuz etkileri olduğunu görüyoruz. Örneğin; araştırmalar sonucu duygusal baskı altında olan kişilerde ve negatif duygu ve durumlarla yeterince pratik geliştirmemiş insanlarda, stresle bağlantılı sağlık sorunlarının daha sık görüldüğü belirlenmiştir. Bu, duygusal denge ve sağlık arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu bizlere gösteriyor.
Sadece pozitif olmaya zorlanmak, hayat yelpazesinin sadece bir kısmını yaşamış olmaktır. Gerçekten kendimizi gerçekleştirmek istiyorsak, tüm renkleri görmeye ve yaşamaya açık olmalıyız. Pozitif kalmak ne kadar önemli olsa da zorluklar ve olumsuz duygular da hayatın bir parçasıdır ve oldukça değerli dersler öğretir. Gerçek duygusal zenginliği bizlere sunan şey, her türlü duyguyu kabul edip bundan bir şeyler öğrenmeyi seçen tutumumuzdur.
Kendi içsel deneyimlerimize karşı meraklı ve açık fikirli olmak, bizleri daha bütün ve sağlıklı insanlar yapan temel bakış açılarıdır ve bu noktada toksik pozitiflik, hayatın gerçekliğinden uzaklaşmamıza neden olabilir. Gerçek mutluluğu ve huzuru bulmanın yolu, hayatın tüm yönlerini deneyimlemekten geçer. Bunu yaparken kendimize ve çevremizdeki insanlara karşı daha anlayışlı ve destekleyici bir yapıyı sahiplenmiş oluruz. Önemli olan, bu yolculukta kendimize dürüst olmamız ve gerçek duygularımızı onurlandırmamızdır. Gerçek yaşam, gerçek duyguları kabul ettiğimizde başlar ve panzehri bulmak için bir parça zehir tatmış olmamız da gerekir.