Fitness & Beslenme

PETER PAN SENDROMU: HALA AİLESİYLE YAŞIYOR

PETER PAN Adını edebiyatın maceraperest kahramanından alan ‘Peter Pan Sendromu’ yaşları 25 ila 40 arasında değişenler arasındaki yeni fenomen… Yetişkinliğin yüklediği sorumlulukları reddeden ve hayatını çocukluğunun dertsiz tasasız yıllarındaki gibi sürdürmeyi seçen bumerang neslini mercek altına alıyoruz şimdi. Bütün çocuklar büyürler, biri hariç.” İskoç yazar J. M. Barrie’nin büyümeyi reddeden bir çocuğu konu alan Peter Pan isimli kitabı bu cümleyle başlar. Sonsuza dek çocuk kalıp, o dünyada yaşamak ister Peter Pan. Tıpkı bugün yetişkin olmayı reddeden ve hayatını çocukluğun dertsiz tasasız, masum yıllarında sürdürmeyi seçenler gibi… 1983’te Psikanalist Dan Kiley tarafından ortaya atılan Peter Pan Sendromu’nun adını edebiyatın maceraperest kahramanından alması tesadüf değil. Zira sosyal görevlerin başlamasıyla ortaya çıkan bu sendrom yaşadığımız yüzyılda yaşları 25 ila 40 arasında değişenler arasında bir fenomen haline geldi. Bu kişiler yaşlanmayı; dolayısıyla zamanı durdurmak isteyen, sorumlulukla başı dertte olan çocuk-yetişkinlerden oluşuyor. Hayatlarını Peter Pan gibi Varolmayan Ülke’yi arayarak geçiren yetişkinler evlilik, ev ya da çocuk sahibi olma gibi sorumlulukları bertaraf etmenin yollarını arıyor. Hayatlarını olumlu koşullarda sürdürmek içinse ailelerinin evlerinde yaşamayı tercih ediyorlar. Sosyolog Frank Furedi’nin; “Toplumda yetişkinlik dönemine geçmeyi reddeden ve kaybolan birçok erkek ve kadın var” sözleri, Peter Pan sendromunun etkisini git gide artırdığının kanıtı. Üstelik ailesiyle yaşamaya devam eden yetişkinlerin oranı Avrupa’da daha yüksek. Hatta ailesiyle yaşayan erkeklerin oranı kadınlardan daha fazla… Kimilerine göre aileyle yaşamak yaratıcılık kuyularının ağzını kapatmakla eş değer. Öyle ki hayata kendi ayakları üzerinde durarak atılmak isteyenler ‘Neden ailenizle yaşamak istemiyorsunuz?’ sorusuna hiç düşünmeden nesil çatışmaları, özgürlük alanının kısıtlanması, farklılaşma ve yabancılaşma gibi nedenleri ardı ardına sıralıyor. Zira aile yaşamı kulağa sıcak gelse de birtakım zorlukları beraberinde getiriyor. Mahremiyetin yok denecek kadar az olması; “Nereye gidiyorsun? Kaçta geleceksin? Kimle buluşuyorsun? Neden bizle zaman geçirmiyorsun?” gibi sonu gelmez sorular özgür ruhların kaçacak delik araması için yeterli. Öte yandan maddi olanaklara rağmen ailesiyle yaşamayı tercih edenler de var. 33 yaşındaki Defne Kuyaş ailesiyle yaşamanın tek başına yaşamaktan farksız olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Rahat bir aile yapısından geliyorum. Sınırlama ya da saat kaçta evde olacağım ile ilgili hesap verme durumu söz konusu değil. Ev işlerinde de iş bölümü var… Kural olarak değil, doğal bir şekilde herkes evde temizlik yapıyor, yemek pişiriyor ve kendi temposunda yaşamaya devam ediyor. Çalıştığım için tüm gün dışarıdayım. Akşam yemeğinde herkes bir araya geliyor ve sonrasında herkes kendi işine bakıyor.”
Bumerang Nesli Kurallarını sonuna kadar esnetebildiğimiz bir hayatın dağınık algoritmasını çözümlemek yerine oturtulmuş bir düzen Peter Pan’lere kesinlikle daha çekici geliyor! Peter Pan Sendromu’nu ayrıntılı incelediğinizde ise karşınıza ‘bumerang nesli’ olarak adlandırılan büyümenin evrelerini tamamlayamamış kişiler çıkıyor. Yuvadan uçamayan bu kişiler büyümenin beş adımı olarak gösterilen okulu bitirmek, evden ayrılmak, para kazanmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak gibi maddelerin yanına tik atamadan devam ediyorlar hayatlarına. Çift ve Aile Terapisti Psikolog Çiğdem Toksoy ailenin koruyucu kalkan görevinin bu yaşam biçimine olan etkilerine dikkat çekiyor ve devam ediyor; “Erkek arkadaşa sınır koymak baba evinde yaşayan bir kadın için daha kolaydır. Eve geliş gidişinizi takip eden birisi sizi olası bazı tehlikelerden korur.” Hayata karşı sorumluluk alma yaşının ne denli değiştiğini görmek için 70’li yıllara dönüp bakmanız yeterli. O dönemde erkekler ortalama 24, kadınlar 22 yaşında evlenirken, istatistikler bu oranların artık tamamen değiştiğini gözler önüne seriyor. Öyle ki bugünlerde kadınlarda evlenme yaşı ortalama 30’a, erkeklerde ise 32’ye kadar çıkıyor. Aynı araştırmanın sonucu kadınların ayrı bir ev kurması için çoğu zaman 40’ına kadar beklediğini işaret ediyor. Peki, bumerang nesli önceki jenerasyona oranla yetişkinliğe neden daha geç adım atıyor? Bu konuda yapılan araştırmaların büyük bir bölümü değişen ekonomik şartları işaret ediyor. Öyle ki ING Uluslararası Araştırmalar kapsamında yapılan Ev Sahipliği ve Mortgage konulu anketi yorumlayan Ekonomist Ian Bright, gençlerin ‘anne-baba bankasına’ başvurmasının daha yaygın olduğunu söylüyor ve ekliyor; “İnsanlar kriz zamanlarında da ailelerine ve arkadaşlarına koşuyorlar. Konuyla ilgili yapılan ankete katılan 12 ülke arasında Türkiye ‘bumerang nesli’ olarak tanımlanan finansal zorluklar nedeniyle aile ya da arkadaşıyla yaşamaya başlayanların oranının en yüksek olduğu ülke.” Üstelik bu ankete katılan Türklerin yüzde 56’sı ev sahibi olmanın on yıl öncesine göre daha zor olduğunu düşünüyor ve katılımcıların yüzde 63’ü gençlerin ev sahibi olamayacağı endişesini taşıyor. Örneğin 34 yaşındaki Bengü Soner ailesiyle yaşadığı için ev işlerle uğraşmadığını ancak ayrı eve çıkmak için geç kaldığını söylüyor; “Ayrı yaşama kararım vardı fakat maddi açıdan zorluk çekeceğimi düşündüğümden bu kararımdan vazgeçmek zorunda kaldım.” Ekonomik açıdan değerlendirdiğimizde aileyle yaşamak yeni nesil Peter Pan’ler için lüks tüketim olanaklarını arttığı bir vaha. Çocuk-yetişkinlerin sayısının git gide artmasının bir diğer nedeniyse tüm dünyada artan işsizlik. Ancak salt ekonomik nedenler bu hızlı tırmanışı açıklamaya yetmiyor. Psikolog Çiğdem Toksoy son 30 yılda değişen anne babalık kavramlarının da bu konuda önemli bir rolü olduğunu düşünüyor ve ekliyor; “Artık ebeveynler sorunlar karşısında çocuklarından önce davranıp çözmeye başladığı için gençler kendi kendine bir şeyler yapmayı unuttular. Çocuklarının bir çeşit bakıcısı haline gelen anne babaların sağladığı konfordan vazgeçmek yeni nesil için pek kolay değil! Yorgun argın işten eve geldiğinde yemeğinin hazır, eşyalarının temiz ve ütülü olduğunu görmeyi kim istemez?” Öte yandan yaşamın neler getireceğini kestiremeyen bumerang nesli, sorumlulukla yüzleşmek yerine Harry Potter, Alacakaranlık gibi seriler, The Simpsons ya da South Park gibi çizgi filmler, Playstation oyunlarıyla çocukluk ritüellerinin izini sürüyor. Psikolog Çiğdem Toksoy ebeveynlerimize bağımlı bir ilişki geliştirdiysek, dış dünyanın bize tehlikelerle dolu korkunç bir yer olarak görünebileceğini söylüyor. Ancak Dan Kiley, Peter Pan Sendromu adlı kitabında ‘koca bebekleri’ eğlenceli, çekici, çok büyük bir sıklıkla da başarılı olarak nitelendirse de ilişki içinde karşısındakini düş kırıklığına uğratacağını söylüyor; “Bu sendroma yakalananlar duygusal açıdan olgun değildir. Aşk ya da sorumlulukla başı derttedir ve ilişkileri her an krize doğru gidebilir.” Ailem Olmadan Asla Aile yaşamı kulağa sıcak gelse de birtakım zorlukları beraberinde getirir. Bumerang nesli için de güzeldir ancak ‘ama’larla doludur aileyle yaşamak. Yine de aile bireylerinin farklı görüşleriyle ortaya çıkan dikenlerin birbirine batmadan varlığını sürdürmesi elbette imkânsız değil. Psikolog Çiğdem Toksoy bu noktada ebeveynlerin çocuklarının yetişkin olduğunu kabullenmesi ve aile yaşamıyla ilgili maddi manevi sorumlulukların paylaşılması gerektiğini düşünüyor. Kısacası bakım veren-bakım alan ilişkisi yerine eşit sorumluluk ve hakların olduğu bir aile yapısını işaret ediyor ve ekliyor; “Böyle bir ailede 25 yaş üstü bir yetişkinden gecikeceğini haber verme ya da üstlendiği alışverişi yapma gibi kurallara uyması istenebilir. Buna karşılık aileden ‘Kiminleydin? Kaçta geleceksin?’ gibi soruların sorulmaması istenebilir. Aile yaşantısında ortak ev otel olarak görülmemeli. Bireylerin birbirini haberdar etme sorumluluğu vardır. Bu bağlamda mutlu bir aile yaşamı için kişilerin birbirinin sınırlarına saygı göstermesi önemli bir konu.” Bumerang nesli her ne kadar yetişkin olmaktan kaçsa da ideal olan ailenin onları çocuk olarak görmediği bir hayat. Elbette onları belirli kalıplara sokmadan, yetişkin olduklarını kabullenme yolunda atılan adımlar çatışmaları ortadan kaldırabilecek güçte. İçinde huzur barındıran en temel yapı olan aile, çoğu kişi için sıcak bir yuva özlemi neticede…