Sadece partnerimizle değil dostlarımızla, iş arkadaşlarımızla veya sosyal çevremize giren diğer insanlarla ilişkilerimizde her zaman barışçıl olduğumuzu söyleyemeyiz. Her ilişkide keyfimizi yerine getiren, hayat enerjimizi yükselten anlar olduğu kadar tartışmalar da illaki yaşanır ve hatta yaşanmalıdır. Sosyal medyada mükemmel ilişkiler ve ayrılmaz çiftler konusunda sürekli olarak baskılara maruz kalsak da Hollywood’un altın çiftleri Hailey-Justin Bieber, Amal- George Clooney, Penelope Cruz-Javier Bardem, Blake Lively-Ryan Reynolds, hatta Victoria-David Beckham da illaki kavga ediyor. Bu kavgalar kimi zaman Natalie Portman- Benjamin Millepied veya Shakira-Pique çiftleri gibi yıllarca süren bir birliktelik sonrası ayrılığa sebep oluyor. Öte yandan Jennifer Lopez-Ben Affleck çifti gibi uzun süren bir ayrılık sonrası yeniden bir araya gelen çiftler de olabiliyor. Keza bir ilişki içinde olan iki insan hayata daima aynı pencereden bakmıyor ve bu sanıldığının aksine kötü bir şey değil. İlişkiyi ve kendi benliğimizi zedelemeyecek ölçüde kavgaların gayet doğal olduğu konusunda hemfikirsek, gelin partnerimizle olan kavgaların empati duygumuzu güçlendirerek ve içsel kızgınlıklarımızı biriktirmeyerek nasıl çözülebileceğine beraber göz atalım!
Yüzyıllardan beri kadınlar ve erkeklerin farklı gezegenlerde yaşayan ve prensipte anlaşamayan varlıklar olduğuna inandırılıyoruz. Eğer içten içe “Ben buna inanmıyorum” diyorsanız, erkekler ve kadınlar arasında hem şahsen yaptığımız hem maruz kaldığımız sınıflandırmaları, kıyaslamaları, negatif ve pozitif ayrımcılıkları bir daha düşünün! James Brown’s 1966’da seslendirdiği ve yayınlandığı ilk günden itibaren feminist mi anti-feminist mi olduğu tartışılan “This is a man’s world” gibi şarkılarla da görüyoruz ki; kadın ve erkeklerin ilişkilerdeki sınıflandırmaları izlediğimiz filmlerden dinlediğimiz şarkılara her yerde vurgulanıyor. Kadınların ve erkeklerin ayrı dünyaları olduğu ve birbirlerini asla anlayamayacağı söyleniyor. Kadınlar bugünlerde naif ve kırılgan yapılarını “it girl” imajına bırakırken, erkekler toksik maskülenlik adı altında daha güçlü ve duygusuz olmaya zorlanıyor. Oysa bahsedilen toplumsal baskılara bakmaksızın sağlıklı bir ilişkide herkes ortak bir paydada buluşmak istiyor. Çatışmalar da bu ortak paydayı yakalayabilmek için bazen gerekli oluyor.
Partnerinizi dinleyin
CBS’nin dünyaca ünlü dizisi “How I Met Your Mother”ın uyumlu çifti Marshall ve Lily’nin kavgalarında uyguladıkları “pause”, yani kavgaya bir süreliğine ara verme tekniğine aşinasınızdır. Diziyi izlemeyenler için, Marshall ve Lily’nin bu yöntemi kavganın bir anda alevlenmesini durdurmak için yaptığını söyleyebiliriz. Bu sanıldığının aksine kavgadan kaçmak için değildir. Kavga eden pek çok insan muhatabının sözünü kesmeye başlar ve kendilerinin oldukça kırgın oldukları gerçeği dışında hiçbir şeyin farkına varmazlar. Böyle durumlarda bazen durmak, nefeslenmek ve karşı tarafı dinlemek gerekir. Böylece karşı tarafın aslında size ne anlatmaya çalıştığı ve onun da haklı olduğu taraflar olabileceği anlaşılır. Birazcık susup sadece partnerinizi dinlemek, iki tarafın da kavgayı ve savlarını daha akılcı bir şekilde gözden geçirmesine yardımcı olur.
Kelimelerinizi doğru seçin
Manifest yapmak ve çekim yasasına inanmak, aslında 19. yüzyıldan beri kullanılan ve mevcut trendler doğrultusunda da günümüz dünyasında yeniden popüler olan bir kültür. Herhangi bir düşünceyi “manifestlemek” elbette durup hiçbir şey yapmamak ve sadece güzel şeyler dileyerek hiç aksiyona geçmemek değil. Elbette niyetlerimiz olmalı ama gayretlerimizle de bu niyetleri desteklemeliyiz. Bahsettiğimiz niyetleri illaki sözlü veya yazılı olarak değil sadece içimizden geçirerek dahi evrene gönderebiliriz. Kelimeleri doğru seçmenin önemi de, manifest yapmaktan partnerimizle olan kavgalarımıza kadar her yerde mevcut. Geri alamayacağımız, arkasında duramayacağımız ifadelere gerek yok. Çünkü inanalım veya inanmayalım, sözcüklerimizle yaydığımız enerji bizleri etkileyebilir; daha da önemlisi partnerimizi kırabilir. Oysa derdimizi daha alçak bir ses tonu ve daha kibar ifadelerle anlatmak da mümkündür. Ayrıca bu yöntemle fikirlerimiz de karşı tarafa daha kolay aktarılır, çünkü kaba ifadeler ve yüksek ses kullanımıyla kavganın ana fikri unutulur.
Karşılaştırma yapmayın
Başkalarının hayatlarının daha güzel olduğu fikri ve onlara sahip olursak bizlerin de daha mutlu olacağı avuntusu daima bizlere iyi gelir. Mekân, araba ya da iş değiştirmemizin; vloglar izlememizin ve gittikçe artan sosyal medya kullanımımızın temel nedeni budur. “Çantamda ne var?” veya hızlı soru-cevaplar ile ünlülerin evini gezme videolarına talebimizin temel sebebi de bu değil midir? Başkasınınki her zaman daha iyidir ve alışık olduklarımız bizler için yavaş yavaş sıkıcılaşır. Bu durum maalesef partnerlerimizden beklentilerimize de yansımaktadır. Arkadaşımızın partnerinin ona olan tutumu, her zaman çok özel olmasa da bizleri çok imrendirilebilir. Ne var ki aleni olarak partnerimiz ile bir başkasını karşılaştırmak karşı tarafı gücendirebilir. Hele eski sevgililer veya anneler hiçbir zaman hesaba katılmamalıdır! Herkesin işi, evi, annesi, partneri ve hatta köpeği biriciktir. Bu faktörleri birbirine benzetmeye veya birbirinden ayırmaya çalışmak boşunadır çünkü hayat sürekli bir yarıştan ibaret değildir.
Sorun neyse ona odaklanın
Partnerimizle kavgamızda gerginliğin tırmandığı bazı anlarda gerçek sorunun ne olduğu dahi unutulabilir ve konudan sapılır. Böyle durumlarda olur olmadık her konu yeniden açılır ve kavga eden tarafların da kafası karışır. En iyisi sorun neyse ona odaklanmak ve mevcut sorunu çözmeden başka sorunlara yoğunlaşmamaktır. Çatışma, sadece partnerinize bağırmak için değil, sorunun her iki tarafı da memnun edecek şekilde şekilde çözülmesi içindir. Tek bir konuya olan sinirimizle bütün ilişki dinamikleri hakkında tartışıcak olursak her kavga kolaylıkla büyütülebilir.
Kızgınlığı biriktirmeyin
Trip atma kültürünün belki de tam tersi olan ve ilişkileri normalleştirmek adına oldukça kıymetli bulunan bir başka formül de kızgınlıkları biriktirmemektir. Diyelim ki kocanızın çoraplarını yere atmasından veya karınızın banyodan sonra saçlarını küvette bırakmasından hoşlanmadınız. Bunu doğrudan söylerseniz her şey yoluna girecektir. İlişkideki bir sorun şeffaflıkla karşı taraf ile paylaşılmazsa sıkıntılar yersizce büyütülebilir. Ayrıca partnerinizle ne kadar “ruh eşi” gibi gözükseniz de kimse karşı tarafın zihnini okuyamaz. Öte yandan okumak zorunda da değildir. Nitekim insan beyni bir sorun olduğunda onu çözmek üzerine programlanmıştır ve sorunu fark edemezse çözüm üretmek adına harekete de geçemez. Dolayısıyla ilişkide hoşlanmadığınız bir şey varsa partnerinize hemen sakin bir şekilde söyleyin. Partneriniz sizi önemsiyorsa, ihtiyaçlarınızı dikkate alacaktır. Sessiz kalmayın, kızgınlığınızı biriktirmeyin ve kimsenin neyi sevmediğinizi tahmin etmesini beklemeyin.
- İlginizi çekebilecek bir diğer yazı>>>>>> İlişkinizdeki Çatışmaları Çözmenin 6 Yolu