Duyguların değişken dünyasında nasıl yön bulacağımız ve bu duygusal zenginliğin nasıl bir hazine olduğunun yanı sıra, hayat yolculuğumuzda yaşamın bize sunduğu karmaşıklığı anlamlandırmanın kısa basamaklarını tırmanmaya hazır mısınız?
Kapak: Priscilla Du Preez, unsplash üzerinden
Duygusal değişkenlik bir gerçekliktir
Her birimiz, günlük yaşamımızda geniş bir duygusal yelpazeyi deneyimleriz. Bir gün yüksek enerjili ve mutluyken, ertesi gün kendimizi aniden melankolik veya endişeli hissedebiliriz. Hatta bu duygu geçişlerini aynı gün, kimi zaman aynı saat içinde de deneyimleyebiliriz. Hatta bu karşıt duyguların aynı anda dahi kendini hissettirebildiği zamanlar olur. Örneğin, aldığımız muhteşem bir iş haberinin mutluluğunu yaşarken beraberinde içten içe kendini gösteren endişe ya da korku hissi. Ya da aldığımız o sevindirici evlenme teklifinin heyecanına boğulmak üzereyken nereden geldiğini anlayamadığımız o tedirgin edici göğüs sıkışması. Peki, bu normal mi? Bilim, evet diyor.
Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, insanların gün içinde çok sayıda farklı duygu durumu deneyimlediğini gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, katılımcıların %90’ının bir gün içinde en az 30 farklı duygu durumu yaşadığını ortaya koyuyor. Bu, duygusal değişkenliğin insan deneyiminin doğal bir parçası olduğunu kanıtlıyor.
Duygusal zenginlik hayatın farklı renkleridir
Duygular, aynı zamanda yaşamımızın ona anlam ve heyecan katan renkleridir. Neşe, hüzün, heyecan, korku, hayal kırıklığı, mutluluk, endişe… Bu duygular hayatın dokusunu oluşturur ve her bir duygu durumu, hayatın farklı bir yönünü yansıtır. Örneğin, seyahat ederken yaşadığımız bazı anlar ve duygular. Uçak seyahatlerinde o büyüleyici bulutlara karşı hissedilen hayranlık ve huzur. Aynı zamanda düzenimizden ve evimizden uzak olma hali. Hayatın güzelliğini ve büyüklüğünü hissettiğimiz ve bu duyguların heyecan ve tarifi zor tedirginliğinin harmanı olan yeni bir an yarattığı o halde kendimizi buluşumuz… Gitmenin, bulmanın, görmenin ve uzak olmanın keyfi ile aynı anda uzaklaşmanın verdiği bir burukluk. O an irtifasını değiştiren tek şey içinde olduğumuz uçak değil, dalgalanmalar yaşayan duygular da oluyor. Okurken kendi hatıralarınızda canlanan o farklı duygu durum kümelerine, şimdi daha farklı ve kucaklayıcı olarak bakabiliyor musunuz?
Duygusal dalgalanmalarla nasıl başa çıkacağız?
Duygusal değişkenlik ve bu iniş çıkış, hayatın bir gerçeği olabilir. Bu dalgalanmaları yönetmek her zaman çok kolay görünmese de aslında her durumda mümkün. Nasıl derseniz, size ufak birkaç önerim olacak.
Öncelikle kendinize zaman ayırın. Yoğun duygusal dönemlerde dahi, kendinize zaman ayırmayı ihmal etmeyin. Bir fincan kahve eşliğinde kitap okuyabilir, yürüyüş veya meditasyon yapabilirsiniz. Bunlar sık duyduğunuz, okuduğunuz tavsiyeler değil mi? Hepsi doğru, fakat bunlara eklenebilecek daha pratik bir bilgi ise şu; anlık duygu yükselişlerinde ya da geçişlerinde kendinizle kalabileceğiniz ve kendinizi görebileceğiniz, izleyebileceğiniz birkaç dakika bile olsa bulunduğunuz yerden uzaklaşabileceğiniz bir an yaratmanızdır. Bunun için elinize kahvenizi alıp sahil kenarında deniz ve martı seslerini dinlemeye fırsatınız olmazsa, ofis tuvaletinde yalnız kalarak, tüm bu yoğun duyguyu ve çevrenizi saran karmaşık enerjiyi dengeleyebileceğiniz 3-5 dakikalık düzenli nefes pratikleri de ihtiyacınızı giderebilir. Bu egzersizler, zihninizi sakinleştirmenize ve duygularınızı düzenlemenize, haliyle her duygu durumunu kucaklamanıza yardımcı olabilir.
Bir diğer yöntem ise, duygularınızı açıkça ifade etmektir. Duygularınızı notlarınıza yazmak veya bir dostunuzla paylaşmak, onları daha iyi anlamanıza ve işlemenize yardımcı olabilir. Yazmak, özellikle duygusal karmaşayı anlamlandırmanın güçlü bir yoludur. Bazen kendinize dahi söyleyemediğiniz şeyleri yazma cesareti bulduğunuzda aynı bir romanı okur gibi kendi duygularınızı ve kendinizi, kendi satırlarınızdan okuyarak anlama fırsatı bulmuş olursunuz.
Yazmanın bize açtığı kapılardan en etkilisi ise, farkındalıktır. Farkındalığınızı geliştirmek için meditasyon veya nefes çalışmaları gibi pratikler, şu anki duygusal durumunuzu kabullenmenize ve onunla barışık olmanıza yardımcı olur. Bu teknikler, zihninizin sürekli değişen düşüncelere ve duygulara takılıp kalmamasını sağlar ve böylece mevcut anın huzurunu daha fazla deneyimlemeniz için fırsat yaratır.
Değişken duygu durumlarında güçlü bir izleyici olmak için geliştirmemiz gereken kaslardan biri de duygusal esnekliktir. Bu, zor zamanlarda ayakta kalmamızı sağlayan bir yetenektir. Duygusal esneklik, olumsuz duygularla başa çıkma ve olumlu durumlara hızla dönüş yapabilme kapasitesi anlamına gelir. Bunu sağlayabilmek için öncelikle kendinize karşı anlayışlı olun ve ‘başa çıkma’ mekanizmanızı güçlendirin. Örneğin, başarısızlık duygusuyla karşılaştığınızda, yıkıcı bir duygunun altında ezilmek ve yalnızca eksik yönlerinize odaklanmak yerine, bu deneyimden neler öğrenebileceğinizi düşünerek, o an yaşanan gergin hislerin farkındalığınızı etkisiz hale getirmesine izin vermeden kendi sahnenizin ilgili bir izleyicisi olarak anı ve tecrübeyi daha etkili değerlendirebilirsiniz.
Son olarak, hayatın içinden ve yaşanmış hikayelere bir şekilde şahit olmak, duygusal değişkenliğin herkes için bir gerçek olduğunu daha iyi anlamamızı sağlayan etkili yöntemlerden biridir. Farklı duygu ve dönemleri aşarak başarılı bir hayat hikayesi yazanlardan biri dünya çapında tanınan bir yazar olan J.K. Rowling’tir. “Harry Potter” serisini yazmadan önce birçok kez reddedilme, başarısızlık hissi, yeniden deneme, umut etme ve yinelenen kişisel zorlukla karşı karşıya kalan Rowling, bu duygusal dalgalanmaları aşarak, dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen eserler yazmayı başardı.
Bu yaşanmış hikayelerden inancın beslediğini ve zihnin mucizelerinin gerçekliğini gösteren, kişisel favorilerimin başında gelen isim ise, aktör Jim Carrey’dir. Kariyerinin erken dönemlerinde başarısızlık ve reddedilmeyle sıkça karşılaşan Carrey, bu zorluklara rağmen tutkularının peşinden giderek negatif durum ve düşüncelerin onu geri sürüklemesine izin vermek yerine, bu geçişleri bir sörf tahtasıyla dansa dönüştürerek Hollywood’un en sevilen yüzlerinden biri olmayı başardı.
Duyguların bu değişken dünyasında yol alırken, kendi içsel pusulamızı keşfetmek ve ona güvenmek düşündüğümüzden çok daha önemli. Her bir duygu, yaşamın birer parçası ve bizi daha güçlü, daha empatik ve daha bütün hale getiriyor. Tıpkı İstanbul ve şehrin 7 tepesinde ayrı esen rüzgarının, bir yandan yağan yağmurunun, diğer yandan açan güneşinin bize öğrettiği gibi. Hayatın tüm renklerini kucaklamak, gerçekten yaşamanın ve yaşadığımızı hissetmenin en büyük sırrı. Bu yüzden, size tavsiyem, duygusal dalgalanmalarımızla barışık olalım ve her bir anın tadını çıkaralım. Hissedelim, fark edelim ve sükûnetle izleyelim. Hayat, bizim hikayemiz ve her bir duygu, bu hikayenin değerli bir parçası.