İçindekiler
- 1 İçimizdeki Bilgelik
- 2 Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Nerede büyüdünüz?
- 3 Sizin hikayeniz spiritüel konularla nerede birleşmeye başladı?
- 4 Ruhun karanlık gecesinden ve buradaki aydınlanmadan bahsedebilir misiniz?
- 5 Spiritüel dünya ve içinde yaşadığımız dünya arasındaki bağlantıyı siz nasıl tanımlıyorsunuz?
- 6 Kutsal dişi Ruh Bilgeliği nasıl kuruldu? Bu sistemi bize nasıl anlatırsınız, tanıtırsınız?
- 7 İnsanoğlunun yaşam amacı nedir? Amacı görebildik mi, ne aşamadayız? Kimiz biz, bunu nasıl bulacağız?
- 8 Kalbini duymak ve bu sese kulak vermek nasıl mümkün olur? Siz bu yolda gidenlere neler önerirsiniz?
- 9 Gölge kimlik anne nedir? Bunun üzerine nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
- 10 İçimizdeki çocuklarla ilgilenmenin bilinçaltı programlarınızı değiştirmekte çok önemli olduğunu vurguluyorsunuz. Bu ilişkiden bahseder misiniz? İçimizdeki çocuğa anne olmak ne demek?
- 11 Siz seminerler dışında nasıl bir hayat yaşıyorsunuz? Bu aldanışın dışında nasıl kalıyorsunuz?
İçimizdeki Bilgelik
Gölge kimliğimizle yüzleşip içimizdeki çocukla bağ kurmamızı sağlayan spritüel yolculuğu, ruhun karanlık gecesini ve Kutsal dişi Ruh Bilgeliği’ni Yeliz Ergün ile konuştuk.
Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Nerede büyüdünüz?
İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Annemle babam ben küçükken ayrıldılar. Annem tekstilci ve babamdan sonra tekrar evlendi ben de üvey babamla büyüdüm. Bu dönemde trajik bir şey yok ama 0-6 yaş arası çok travmatikti ve ömrüm bu travmaları bulup şifalandırmakla geçti. Lisede ailem tekstilci olduğundan ve benimde mesleği devam ettireceğimi düşünerek bana lisede tekstil okuttular. Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Moda Tasarımı okudum. Sonrasında Rusya’da 1 yıl, sonra tekrar Türkiye’de çalıştım. Ardından Milano’da Marangoni Üniversitesi’nde master yaptım. Oradan yolum Amerika’daki Masonik bir zihin kontrol tarikatıyla yolum kesişti. Master bittikten sonra işe girmedim oraya gidip geldim. Oradan döndüğümde aşk acısı yüzünden yıkılmış bir halde olduğum için dedim ki, “Benim kendimi düzeltmem lazım.” Bu sırada 1 yıl Özbekistan’a savunma sanayi endüstrisinde expat olarak çalışmaya gittim. Bütün bu süreçte sürekli olarak aşk acısı çekerek panik atak geçiriyordum. Aşk acılarına kadar 0-6 yaş arasının travmatik geçtiğinin farkında değildim, aşk acısı zannettiğim şey en büyük hazinemi açığa çıkardı.
Sizin hikayeniz spiritüel konularla nerede birleşmeye başladı?
Benim varoluşsal arayışım aslında çocukluğumdan beri var. Çocukken tanımıyor olmama rağmen kendi kendime Meryem Ana’ya dua ederdim. Hz. İsa’ya ve Meryem Ana’ya karşı özel bir sevgim var. Bunun dışında üniversiteden mezun olduğum günden beri her aşık olduğumda panik atak geçiriyordum. Hiçbir zaman doğru düzgün bir ilişkim olmadı ve bu giderek toplumsal baskılarla da bende panik atağa dönüştü. Ama asıl panik ataklarımın cevabını ararken spiritüalizm yoluna girdim.
Ruhun karanlık gecesinden ve buradaki aydınlanmadan bahsedebilir misiniz?
Ruhun karanlık gecesi, çözülmemiş ve farkında bile olmadığınız en büyük karanlığınızın tetiklenip kendini gün yüzüne çıkarıp sizin bedeninizi, tüm yetişkin benliğinizi, bilincinizin tüm katmanlarını ele geçirmesidir. Dolayısıyla herkeste farklı olarak panik atak, ağır depresyon vb. şekillerde kendini gösteriyor. Kısaca bu şekilde açıklayabilirim. Yine bu karanlıklarımdan birisi yüzünden çok ağır bir panik atak geçirdiğim bir gecede çaresizce ve içgüdüsel olarak yine Meryem Ana’ya yalvardım. Burada Meryem Ana sizin Yüksek Benliğinizi temsil ediyor. Yüksek Benlik, Tanrı, Evren… aslında sizinle konuşuyor ve Meryem Ana yalnızca bir aracı aslında. Çaresizce ’Neden? Neden hala panik atak geçiriyorum?’ diye sorduğumda yalnızca bir kağıt ve kalem alıp yazmak istedim yine içgüdüsel olarak. Sonrasında Meryem Ana ‘Yaz.’ dedi ve ben yazmaya başladım. Bütün sevgililerimin adını yazmam istendi, çocukluktan itibaren. Hepsini yazdım ve ardından ‘kaç tanesini aldattın?’ sorusu geldi. O zamanlar tabii kendinden bir haber bir insan olarak ‘ne aldatması! Ben aldatılma korkusuyla panik atak geçiriyorum zaten, asla böyle bir şey yapmam, iyi ahlakıyla bilinen ve sevilen bir insanım.’ diye içimden geçirdim. Ardından ‘listeye iyice bak’ komutu geldi. Bu arada listede 20 tane isim var; çocukluk aşkı, platonik aşk… İlk sevgilimin adı Adem’di ve ben Adem’den beri bütün sevgililerimi aldatmışım ve farkında bile değilim. Bunun üstüne çok büyük bir şok yaşadım, o anda panik atağım gitti, kendi hakikatimle baş başa kaldım. Her şeyin çözümü hakikat gerçekten. Bunun üzerine şokumu entegre etmem biraz uzun sürdü. Gölge kimliğimle tanışmıştım ve sonrasında herkeste ve her şeyde bunu görmeye başladım. Zaten asıl çıkış noktam gölge kimlik entegrasyon sürecinde oldu. Şu anda bunun kitabını yazıyorum, eğitimini veriyorum. Sayısız spiritüel akımın içinden geçtim ve şunu çok net söyleyebilirim ki; Hiçbir teknik kendi karanlığınızı görmenizden daha etkili değil. Bu yüzden spiritüellik bir yana radikal dürüstlük ile kendini görmeyi öğretiyorum insanlara.
Spiritüel dünya ve içinde yaşadığımız dünya arasındaki bağlantıyı siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Bizim içinde yaşadığımız dünya zaten spiritüel diye adlandırdığımız dünyanın fiziksele manifest olmuş halidir. Eğer fiziksel ile yaşadığımız dünyayı kastederek soruyorsanız, madde alemi zaten mana aleminden yaratılır. Fiziksel bir atomun oluşması için çok yoğun bir enerjinin bir araya gelmesi gerekir ve enerji yoğunlaştıkça, artık yoğunluğu kaldıramayacak noktaya geldiğinde fiziksel boyuta kendini manifestler, tezahür ettirir. Dolayısıyla fizikselde gördüğümüz her şeyin kaynağı spiritüel dünyadır zaten. Ama eğer matrix sistemini kast ediyorsanız, matrix sistemini de yaratan kolektif bilincin kendinden nefret etmesi ve kendini cezalandırmak istemesi, biz buna hatta biz spiritüeller yaşadığımız matrix istemine ‘slave matrix’, ‘kölelik matrix sistemi’ diyoruz, başka matrix sistemleri de var, kölelik matrix sistemi, matrix sistemleri arasında en düşük titreşimli olan ve insanlık için en kötü olan, aslında ‘karanlık çağ’ diyebileceğimiz bir yazılım sistemidir. Kolektif bilincin yazılım sistemi değiştirilerek insanlık genelde düşürülmeye çalışılır.
Kutsal dişi Ruh Bilgeliği nasıl kuruldu? Bu sistemi bize nasıl anlatırsınız, tanıtırsınız?
Kutsal Dişi Ruh Bilgeliği aslında tüm bilgeliklerin özüdür. Varoluşun özünü anlatan bilgeliktir. O yüzden bunu binlerce yıldır, çağlardır insanlığın gelişmesini istemeyen şimdi içinde yaşadığımız sistemin köklerindeki güç organları bu bilgeliği insanlıktan saklamaktadır. Çünkü bu bizim ‘hakikat bilgeliği’ dediğimiz asıl bilgelik ortaya çıkarsa ‘slave matrix sistemi çöker. Yani kutsal dişi ruh bilgeliği yeni kurulmuş bir şey değildir, bu zaten var olan sadece insanlığın hafızasından silinmiş ve silinik kalması için de özel çaba sarf edilen asıl hakikat bilgeliğidir. Dolayısıyla mesela İskenderiye kütüphanesinin yakılması, ölüdeniz yazıtlarının ortaya çıktığı anda yok edilmesi, vatikanın altında saklanan ve yalnızca özel izni olan kişilerin girebileceği kütüphanede olan bilgiler… ama aslında fiziksel boyutta kitaplara ihtiyaç duyulmadan herkesin bedenindeki dna’sında ve ruhunda deaktive bir şekilde de var bu bilgelik ve oradan çalışmalarla deşifre edilebiliyor.
İnsanoğlunun yaşam amacı nedir? Amacı görebildik mi, ne aşamadayız? Kimiz biz, bunu nasıl bulacağız?
Çok ünlü çok da klasik bir cevabı var bu sorunun. Biz buna aslında dünyada bir enkarnasyon diyoruz. Yani şu dünyada yaşadığımız yaklaşık 30, 70, 100 ortalama yaşadığımız hayat, bir enkarnasyondur. Bu enkarnasyonlara aslında kutsal dişi ruh bilgeliğinde ruhun hac yolculuğu deniliyor. Aslolan ruhtur. Öz olan ruhtur. Kadim olan ruhtur. Beden sadece bizim geçici hac yolculuğu yaptığımız ve kendimizi, ruhumuzu, içimizdeki tanrı partikülünü, ruhun varoluşunun çeşitli hallerini yaşayarak deneyimlediğimiz, tanrısallığımızı deneyimlediğimiz bir yolculuktayız. biraz uzatarak anlattım ama işin kestirmesi ‘kendini bil’. O çok klişe olan söz; kendini bil. Kendini bilme, kendini keşfetme yolculuğundayız. Ben bu sorunun cevabını özellikle çektiğim acıların kaynağını ve sebebini anlamaya çalışırken buldum. İnsanlığa bunu duymak pek hoş gelmiyor ama, çektiğimiz acıları da ‘dark side’ı da deneyimlemek için ya da acı çekip çektiğimiz acıyı dönüştürerek şefkati keşfetmek için kendimize yazan biziz.
Kalbini duymak ve bu sese kulak vermek nasıl mümkün olur? Siz bu yolda gidenlere neler önerirsiniz?
Öncelikle sistem kesinlikle kalbimizi duymayalım, duyarsak da kalbimizin söylediğine inanmaktansa diğer her şeye inanalım diye yazılmıştır. İlk yapacağınız şey matrixin nasıl çalıştığını biraz anlayıp matrixteki insanları kalbinden uzaklaştırmak üzere yazılı tuzaklara düşmemek adına bir uyanış yolculuğuna girmek. Buna sadece niyet edebilirler, o yol onlara kendiliğinden görünür. Devamında kalplerini duymak için idman yapmalılar, tıpkı yeni bir dil öğrenmek için ya da yeni bir şey öğrenmek için, bu sanat ya da spor dalında da olabilir, ya da kas inşa etmek için nasıl sürekli tekrar ve tekrar yapıyorsak spiritüelizmde de kural değişmiyor. Sık sık adanmış bir vakit ayırarak, idman yaparak kalplerinin sesini met bir şekilde duyup bunda uzmanlaşabilir insanlar. Ki bu en önemli şey. İnsanlığın kurtuluşu buradan geçiyor. Önerdiğim şey 5 dk ila 1 saat arasında bir zamanı haftanın belli günlerine bölerek, sessiz bir alana çekilip tanrıyı/ kalplerini duymaya vakitlerinin bir kısmını adamları.
Gölge kimlik anne nedir? Bunun üzerine nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Gölge kimlik kişilerin kabul edilemez zannettikleri karakter özelliklerini kendi içlerinde bastırmalarıdır. O bastırılmış karakter özelliği ‘kötü’ diye adlandırıldığı için kabul edilemez zannediyorlar. Ama tabii ki de evren bize kendimizi öğrenmemiz için sürekli çalıştığından sonra bu özellikler bizim etrafımızdaki sevmediğimiz ve toksik diye tanımladığımız insanlardaki negatif özellikler olarak bize yansıyor. Etrafımızda gördüğümüz tüm negatif karakter özellikleri bizim bastırılmış gölge kimliklerimizin yansımasıdır. Siz onunla entegre olduğunuzda sizi rahatsız eden bu özellikler ya da bu özellikteki insanlar hayatınızdan yok olur, defalarca bunun mucizesini ben ve danışanlarım yaşamıştır. Anne yarası da şu şekilde; anne, çağlardır limitli inanç ve koşullu programlara sahip bir şekilde bizi bu dünyaya doğurmuş kişidir. Biz de ruh kontratımızı şu şekilde yapıp geliyoruz: ben annemden bu bu bu karanlık özellikleri ve karanlık karakter özelliklerini, koşullu inançları alıcam o yüzden bu kişi benim annem olsun diyoruz. Ve tabii ki de biz bunları dönüştürdükçe anne ile olan titreşimimiz ayrışıyor. Çocuğunun kendisini geçmesini ya da kendisinden özgürleşebilecek kadar kendisini sevmesini kavuşmasını anneler istemez. Kişilerin büyümesi için annelerinden özgürleşmeleri gerekiyor.
İçimizdeki çocuklarla ilgilenmenin bilinçaltı programlarınızı değiştirmekte çok önemli olduğunu vurguluyorsunuz. Bu ilişkiden bahseder misiniz? İçimizdeki çocuğa anne olmak ne demek?
Şunda bir sürü spiritüel teknikle bilinçaltı programlarınızı dönüştürebilirsiniz fakat en nihayetinde hala ‘neden sevgilim yok?’ Neden hala iş yerinde bu muameleyi görüyorum?’ Gibi sorulara cevap bulamazsınız. Hayatınızda tezahür etmeyen ne varsa bunun aslında bir sebebi var. Çünkü sizin içinizde ikna etmeniz gereken bir çocuk var! Gerçek bir çocuk gibi düşünebilirsiniz. Eğer o çocuk seksin günah veya eğer seks yaparsa anne babasının onu sevmeyeceğine inanmışsa ona tam tersini anlatmanız gerekiyor. İkna olması biraz zaman alacak çünkü o çocuğun bir otorite figürü tarafından yetiştirildiği için sizin güvenilir bir otorite figürü olduğunuza güvenmesi gerekiyor. İçimizdeki çocuklar çok zekiler dolayısıyla anlattığınız şey çok önemli, yalanı hemen anlarlar. Hakikati konuşmanız gerekiyor. Ben mesela kendi içimdeki çocuğa sana çok iyi bir anne olacağım sözünü veremiyorum çünkü benim annem çok toksikti ve ben de onun gibi oluyordum ve bunu dönüştürmeye niyet verdim ama her türlü onun güvenini kırmaktansa hakikati konuşmalısınız. O çocuk ikna olunca işte o zaman mucizeler başlıyor.
Siz seminerler dışında nasıl bir hayat yaşıyorsunuz? Bu aldanışın dışında nasıl kalıyorsunuz?
İlk başlarda çok zordu çok çok zordu. Bütün sistem, sistemde beslendiğimiz maddi manevi fiziksel ya da spiritüel alandaki her şeyin kökü aslında düzeltmeye çalıştığımız karanlık sisteme çıkıyor bu yüzden ilk başlarda çok yalnız kaldık. Kendimizi her şeyden kestik ve herkese sadece dümdüz hakikatimizi konuşmaya başladık ve eskiden dağlara kaçıp inziva veya münzevi hayatları yaşayarak bu gerçekleşebiliyordu fakat bizim zamanımızda sosyal çevrenin içinde hakikatini yaşayarak var olmak var ruh kontratlarımızda. Çünkü bilinç bulaşıcıdır. Senin bilincinin başkasına bulaşması için o ortamın içinde kalman gerektiği için çok zorlanarak ve yüksek benliklerimizden yardım alarak sistemimizi bir şekilde oturttuk ve kendimizi olduğumuz gibi çevremize kabul ettirdik. Mesela tv sizi programlıyor diyoruz ya da şarkılara dikkat edin, şarkıların sözleriyle realitenizi yaratıyorsunuz diyoruz, ama sonra arkadaşlarımız rakı içmek istiyor ve o zararlı bulduğumuz şarkıları sesli söylemeye kalkıyorlar, arkadaşlarımızı yargılamadan o şarkıyı söyleme anlarına şefkatli şahitlik ediyoruz, edemiyorsak ben bir tuvalete gideyim ben bir yürüyüş yapayım ben bir makyajımı tazeleyeyim diye anlık olarak alandan kaçarak böyle tampon çözümler üreterek yine matrix sisteminin içinde kendi hakikatimizle bir şekilde var olmaya çalışıyoruz. Olabildiğince ışıklı seçimler yaparak. Bunu çok detaylandırabilirim ama uzatmayayım fazla bu bir örnek diğerlerine ışık tutacaktır diye düşünüyorum.