Başkasının ilgisi olmadan, duygusal empati olmadan, arkadaşlarımızın desteği olmadan, kimse tarafından tanınmadan ve fark edilmeden hayat sürme fikri kulağa nasıl geliyor? Evet, cevabınızı tahmin edebiliyoruz, özellikle hayatın zor dönemlerinde her birimizin aklına benzer korkutucu yaşam senaryolarının ister istemez geldiğini söyleyebiliriz.
Açık konuşalım, korku hepimizin sahip olduğu bir duygu. Yaşam deneyimleri ve bilinçaltına bağlı olarak, neredeyse herkesin farklı şeylerden korktuğunu söyleyebiliriz. Ancak yalnızlık korkusu, yaşam deneyimi ve bilinçaltı gibi özgün etkenlere rağmen, çoğu insanı etkisi altına alıyor. Üstelik, yalnızlığın gerçekte ne olduğuna dair net bir tanımını da bulamadığımızı dipnot olarak ekleyebiliriz. Bu konuya örnek verecek olursak, herhangi birisinin zoru altında kalmadan ailenizden bağımsız yaşamak ile iş yerinde veya okul gibi sosyal ortamlarda dışlanmak pek de aynı şey değil.
Peki, yalnızlık korkmamız gereken bir şey mi? Cevabı en az sizin kadar bizde merak ediyoruz, detaylar için okumaya devam edin!
‘Düşüncelerimle savaşmaktan yoruldum.’
Modern hayatın yoğun ritmi, bazı günler yalnız kalıp kendimizle vakit geçirmeye bizi zorluyor, desek pek de yalan söylemeyiz. Kim şehrin kaos ve gürültüsünden sıkılıp, kendisiyle vakit geçirmek istemez ki? Tam da bu noktada yepyeni bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz: Geçmiş yıllardan günümüze kadar yaşadığımız çoğu olayı sonu olmayan şekilde düşünmek. Evet, bir süre bu düşünceleri kenara atarak kendimize odaklanabiliriz ancak zaman geçtikçe düşüncelerin esiri altında yaşamak, pek de şaşırtıcı bir durum değil. Dikkatimizi içsel deneyimlerden uzaklaştırmak için sürekli olarak dış uyaranlara ihtiyaç duyarız.
Yalnız kaldığınızda ne düşünüyorsunuz? Uzun süreden beri mesaj yollamasını beklediğiniz eski sevgiliniz, iş değişikliği için başvurduğunuz yüzlerce farklı pozisyon veya geçtiğiniz günlerde arkadaşlarınızla yaşadığınız önemsiz atışma. Aklınıza gelecek birbirinden farklı senaryolara rağmen, düşüncelerinizle baş başa kalma açısından yalnız kalmak bir noktada oldukça önemli. Nadiren de olsa yalnız kalıp derin düşüncelere daldığınız dönemlerde, düşüncelerinizi ve içinizdeki enerjiyi düzenlemeniz için zamanınız olur. Gerçekten de, şehrin kaos dolu yoğun yaşamında kendinizi duymak pek de mümkün değil gibi, ne dersiniz?
‘Bence hep böyle olacak.’
Yalnızlığın ömür boyu sürecek bir durum olduğunu düşünmek yanlış olur. Yakın zamanda sevdiklerinizden ayrılmak zorunda kaldıysanız, panik yapmamalı ve sonsuza dek yalnız kalmaktan korkarak yeni bir ilişki aramaya başlamamalısınız. Belirli bir süre yalnız kalmak, kendiniz ile olan bağlarınızı kuvvetlendirmek için harika bir fırsat. Hayatınız eski yoğunluğundayken, yeni bir dil öğrenmeye, heyecan verici bir yolculuğa çıkmaya, uzun süreden beri komodininizde duran başucu kitabınızı okumaya vaktiniz yoktu. Bu süreçte kendinizle olan bağlarınızı yenilemeyi ve güçlendirmeyi unutmayın, yeni bir ilişki için aceleci davranmayın, her şeyin bir zamanı var!
‘Sürekli insanlarla iç içe olmalıyım.’
İnsanlarla ilişkileri duygu durumunuzdaki ani değişimler için ‘her derde deva’ olarak algılarsanız, bu ilişkileriniz gün geçtikçe daha büyük bir yorgunluğa evrilmesine sebep olur. Gerçekte hissettiğinizden tamamen farklı davranmak yerine, kendinize inziva dönemi için doğal olma izni verin. Kendinizle baş başa kaldığınızda, diğer insanlara yönelik yapay ilgi ortadan kalkar. Bir başkasının övgü veya eleştirisinin sizin üzerinizde herhangi bir ağırlığı kalmadıysa, boş yere endişeye kapılmanın, gücenmenin pek de anlamı yok. Bu gibi durumlarda, yalnızlığı bir özgürlük olarak görmenizi tavsiye ederiz; yalnızlık bir trajedi değil, daha önce kat edilen yolu düşünmek, üstünüzde hissettiğiniz gereksiz yükü atmak ve ruhsal sağlığınızı daha iyi hale getirmek için bir nedendir.