Genel

Virgil Abloh’a Veda

Kendisini kreatif şizofren olarak tanımladı. Beş gün içinde dünyanın yarısını, kült markalarla iş birliği yapmak için dolaştı. Dönemin en çok konuşulan tasarımcısı ve konsept yaratıcısı Virgil Abloh, yeni normlarla bir kültür oluştururken, duygularımızı da provoke etti. Kötü haber tez geldi, artık ona veda etme zamanı…

YouTube’dan Columbia Üniversitesi’ndeki konuşmasını açtım. Yazımın fontunu Helvetica yaptım. “Modern yaratıcılığın tek yolu ironi yapmakta” diyen, günümüzün en çok konuşulan adamı Virgil Abloh hakkında yazacağım. Girdap yarattı. Normları altüst etti. Moda sektöründeki hiyerarşiyi yıktı. Yaptığı hiçbir şey “öylesine” değil. Ve evet, bu yazıda çokça tırnak işareti bulacaksınız. Bir nevi alametifarikası sayılan bu noktalama işareti, siyah-sarı diyagonal çizgileri, referansları… Konu, yaşadığımız dönemi Rönesans olarak tanımlayan Virgil Abloh’u anlamak. Sorulması gereken soruysa şu: gardırobu full  eski Celine kıyafetlerle dolu olan o minimal kadın da Off-White giyinmek istiyor, Supreme hoodie’lerini çıkarmayan kaykaycılar da. Her iki stereotipin vizyonu bir şekilde Off-White’ın yarattığı dünyada kesişiyor. Peki ama Virgil Abloh bunu nasıl yapıyor?   

 “Modanın sona geldiğini gördük” diyor o YouTube videosunda. “Total look’ları giyinme devri bitti. Artık giyimle kişiliğimizi ifade ettiğimiz bir dönemdeyiz. 38 yaşındayım, kendimi çakma milenyal olarak tanımlıyorum. Bizim jenerasyonumuz dünyaya bir kültür şoku yaşatıyor.” Son 10 yılını neyin yeni olduğunu sorgulayarak geçirdiğini anlatırken, bulduğu çözümün yeni kodlar oluşturmaktan geçtiğini söylüyor. “Ben, Demna Gvasalia, Alessandro Michele ya da J.W. Anderson’a bakın. 90’larda büyüyen bir jenerasyon olarak lüks tanımına yeni bir içerik katıyoruz. Lüksün tanımını değiştiren bu listeye Shayne Oliver ve Gosha Rubchinskiy de ekleniyor.” Onlar alışılmış, geleneksel lüks kavramının tanımını tamamen değiştirip sistemi bozanlardan, hiyerarşiyi yerle bir edenlerden. Her şeyin siyah ya da beyaz olmak zorunda olmadığını dünyaya idrak ettirenlerden. Gri bir alan olamaz mı? Ya da Virgil’in tanımıyla, üstüne istediğinizi yazabileceğiniz Off-White bir alan…

Yüksek moda ve sokak giyimi arasındaki sınırları flulaştırırken, bir fizikçi gibi iki farklı kültürü, dolayısıyla jenerasyonu birbiriyle çarpıştıran biri Virgil Abloh. Ortaya çıkan enerji bugünün modunu ve yeni gençliğin kültürünü oluşturuyor. Lüksü gösteriş olarak algılayan nesille, sokak stilini benimseyen nesil arasında bağ kuruyor. 1980 yılında Gana’da doğan, Chicago’da büyüyen Abloh, esasında bir mimar. Üniversitede aldığı mimarlık ve mühendislik eğitimi bugünkü reflekslerinin oluşmasında en büyük etken kuşkusuz. Bu reflekslerin en güçlüsü de her projesini sağlam temeller üstüne kurması ve hiçbir şeyi “öylesine” yapmaması. Tıpkı Off-White’ın simgesine dönüşen ikonik siyah-sarı çizgiler gibi… Grafik tasarım dünyasının önemli isimlerinden Peter Saville’nin ve mimar Ben Kelly’nin yarattığı Manchester’daki Haçienda Club’dan öyle etkileniyor ki, bu gece kulübünün kolonlarını kaplayan, Saville’nin siyah-sarı diyagonal çizgilerinin mobil versiyonunu yaratmak istiyor. Böylece Off-White’ın ikonik siyah-sarı çizgileri doğuyor. “Bu, Virgil’in ne kadar entelektüel olduğunu, ciddiyetle değil mizahla göstermesinin bir yolu” diyor Saville bir röportajında.

Mizah ve ironiyle, zaten var olanı yeniden düzenlemek Virgil Abloh’un tasarım dili. Belki de röportajlarında sıklıkla Marcel Duchamp’tan bahsetmesi bu yüzden. “Duchamp orijinal bir şeyi yaratmaktansa, var olanı değiştiren ve onları başka bir noktaya taşıyan bir sanatçı” diye anlatıyor her defasında. Orijinal bir şeyin neredeyse yaratılamadığı 2010’lu yıllarda, Virgil bütün entelektüelliğiyle farklı kültürleri, altyapıları ve referansları birbirleriyle çarpıştırıyor. Ödünç aldığı konseptleri tırnak içinde Helvetica fontuyla tasarımlarının üstüne konduruyor. Ve bir nevi kendi orijinalliğini yaratıyor. Helvetica mesela, tüketim dünyasının en jenerik fontu. Nestle, Lufthansa, American Apparel, Apple, Intel, Microsoft gibi birçok markanın da kimliği. Virgil’in yaptığı, dünyanın en ciddi fontlarından biri olarak tanımlanan Helvetica’yla pek de ciddi olmayan mesajlar vermek. Genelde tişörtlerin sol üst tarafına yerleşen logoların yerinde tırnak işaretiyle “logo” yazısının yer alması, uzun çizmelerinin üstüne “for walking”, güneş gözlüklerinde “for your eyes”, ayakkabı bağcıklarının üstünde “shoelace” yazması, Virgil’in Marcel Duchamp özümsemesinin bir yansıması. Onunla aynı jenerasyona ait olmayanların bir nevi takıntılı olduğu orijinallik meselesine, post-internet jenerasyon olarak getirdiği farklı bir perspektif. Yaratamıyorsan değiştir bakış açısı.

Berlinli alternatif oluşum 032c’ye verdiği röportajda yeni moda düzenini oluşturan insanları şöyle özetliyor: web kültürünün geliştiği yıllarda sokak sanatı ve modasıyla tanışanlar. 90’larda büyüyen, 2000’lerin başlarında kendilerini bulmaya başlayan, internetin hayatımıza girmesiyle her şeye ulaşabilen jenerasyon. Raf Simons ve Hedi Slimane gibi üstatlardan referans alan. Bir zamanlar bu isimlerin tasarımlarına maddi olarak sahip olmasalar da altındaki hikayeyi ve derinliği anlayanlar… “Paraları olmadan önce zevkleri olan insanlar”. Şimdi neredeyse 15 yıl sonra aynı kişiler, kendi ekonomik özgürlüklerini oluşturarak, felsefelerini anladıkları bu tasarımlara sahip olabiliyorlar. Ve onlar sayesinde lüksün tanımı değişiyor. “Bence artık lüks dediğimiz kavram tamamen neye değer verdiğimizle, neyi arzuladığımızla ilgili. Mesela delicesine vintage Levi’s jean’lere sahip olmak istiyorum çünkü onlar gibisini bulmak neredeyse imkansız. Benim için lüks bu, ona sahip olabilmek. İlla gösterişli ya da en iyi materyalden üretilmiş olması gerekmiyor” diyor Virgil Abloh, Vanity Fair’deki röportajında. Bu açıklama, yaptığı sayısız iş birliğinin ardındaki çabayı ve çalışkanlığı gösteriyor aslında. Levi’s, Nike, Ikea, Moncler, Jimmy Choo, Rimowa gibi klasik markalarla iş birliklerinin yanı sıra Takashi Murakami, Jenny Holzer gibi sanatçılarla da çalışmalar yapıyor. 12 yıl önce, Kanye West’le birlikte Fendi’de yaptığı staj sırasında tanıştığı yeni patronu Louis Vuitton’un executive yöneticilerinden Michael Burke “Virgil klasiklerle ‘zeitgeist’ arasındaki bağlantıyı çok iyi kuruyor” diyor.

Virgil Abloh / The Met Gala

Üniversitedeki son sömestrinde aldığı sanat tarihi dersinde Caravaggio’nun işleriyle tanışması, bugün bu bağlantıları yapmasına neden olan ve gidişatı değiştiren olay olabilir. Caravaggio, realistik gözlemleriyle, insanların fiziksel ve ruhsal yansımalarını dramatik ışık oyunlarıyla yansıtarak Barok sanatında büyük etkiler yarattı. Virgil, ilhamını sokaktaki gerçek insanlardan alıyor, onların giyimlerini daha rafine bir şekilde yorumlayarak, lüks versiyonlarını yaratıyor. Rönesans’a ve Caravaggio’ya böylesine tutkulu olduğunu her defasında ifade eden bir tasarımcının kendisini efsanevi ressamla ortak noktada buluşturan işte bu oluyor. Fakat onun hayatını değiştiren sadece Caravaggio’yla tanıştığı o sanat tarihi dersi değil, Kanye West de aynı zamanda. Kulaktan kulağa dolaşan bilgilerle Kanye, “şu Chicagolu çocukla” tanışıp tüm kreatif yönetimini Virgil’e bağladığında, bugün yaşadıklarımızın ilk tohumları da atılmış oluyor. W dergisindeki röportajında Virgil Abloh, “Bugünkü kültürü yaratmak ve bir parçası olmak için tek şansımızdı bu” diye anlatıyor Kanye’yle gerilla usulü girmeye çalıştıkları defileleri. Yıl 2009, Paris Moda Haftası’nda iki siyahi, üzerlerindeki streetwear kıyafetler yüzünden davet edilmedikleri halde girmeyi zorladıkları defilelerin yarısına giremiyor ve modanın elitistleri tarafında dışlanıyorlar. “Biz modaya ilgisi olan fakat o dünyada yer almaması gerektiğine inanılan bir jenerasyona aittik. Defilelere sızmayı o zamanki şansımız olarak gördük.” 2009 yılında Paris Moda Haftası’nda tarihin en tuhaf anları yaşanırken, ikili aynı dönemde Chicago’da RSVP Gallery’yi açıyor. Burası hem bir sanat galerisi hem de erkek kıyafetleri satan bir butiğe dönüşüyor. Lüks parçaları, sokak kıyafetleriyle birlikte giyinen arkadaşları için bir moda üssü. Yıl 2012 olduğunda, bugün Off-White’ın atası olarak nitelendirdiği markası Pyrex Vision’ı kuruyor Abloh. Champion tişörtlerin, stok fazlası Ralph Lauren polo yakalı trikoların logolarıyla oynuyor. Bu esnada Heron Preston’la birlikte Been Trill kolektifi için iş birlikleri yapıyor. Video formatında bir lookbook oluşturuyor, mottosu “Gençlik her zaman kazanır”.  Bir yıl sonra, dikkatleri üstüne çekmeye başladığı sırada beklenmeyen bir hamleyle markanın kepenklerini indiriyor. Nedeni İtalya’da ve beş yıl içinde dünyayı etkisi altına alacağı markasını kurmak, Off-White’ı… Sonrası bildiğiniz hikaye, herkes bir anda onu konuşmaya başlıyor, tasarımları yok satıyor ve en son geldiğimiz noktada Virgil Abloh, Louis Vuitton’un erkek koleksiyonlarının kreatif direktörü olarak anons ediliyor.

Modanın dışlanan outcast’ı bütün entelektüelliği ve sıra dışı düşünce tarzıyla bildiğimiz moda düzenini bozuyor. Aklımdaki soru şu: bundan 20 yıl sonra dönüp baktığımızda ne hissedeceğiz? “Eskiden couture vardı. Sonra devreye Yves Saint Laurent girdi, ‘Hey flaş haber: kimse bu kıyafetleri giyinmiyor’ dedi. Hazır giyim doğdu. Ve şimdi sırada streetwear var” diyor Abloh. “Artık modanın tavrı bu. Yapmak istediklerim tamamen bu tavırla ilgili.” Peki Virgil’in Louis Vuitton’undan ne beklemeli? İlk akla gelen klasik lüks algısını değiştiren, parça odaklı koleksiyonlar oluşturacağı. Halihazırda iş birliklerine çok açık olan bir markanın çatısı altında daha da alışılmışın dışında işler yapacağı. Tabii tüm bunları yaparken streetwear tavrını en rafine şekilde yorumlayacağı. “Tasarım ve lüks kavramaları için yeni bir dönem başlıyor ve zirvede bir modaevinin bir parçası olmak en uçuk hayallerimden biriydi” diye anlatıyor heyecanını Abloh. Moda dünyasında zorla yer edinmeye çalışan Ganalı bir siyahiden, şu anda sektörün bilinen sistemini altüst edip kendi kurallarını yazan, entelektüel bir konsept yaratıcısına dönüşüyor. Bir etiket gerekiyorsa eğer, yaptıklarını en iyi tanımlayan kelime “çağdaş tasarımcı” oluyor. Tırnak içinde. Seni unutmayacağız Virgil.