Geride bıraktığım 35 yılım nasıl mı geçti? İş insanı oldum, yazar oldum, gazeteci oldum, eş oldum, anne oldum, yeri geldi hiçbir şey olmadım… “Gerçekte hangisisin?” diye sorsanız net bir cevap veremem. Bildiğim tek şey, bu suyun hiç durmayacağı. En kutsal gül bahçesinin kraliçesi, bizim için dua et.” Böyle yazıyor günümüzde “Yeldeğirmeni Sanat” ismiyle bizleri karşılayan Notre Dame du Rosaire Kilisesi’nin tavanında. İngiliz asıllı yapay zeka sanatçısı Von Wolfe’nin Odyssey isimli sergisindeyim. Bakışlarımı tavandan aşağıya doğru indirdiğimde, salonun iki tarafına yerleştirilmiş 12 kadının portresiyle göz göze geliyorum. Açık denizde çıkan fırtınanın ortasında mahsur kalan 12 kadın, var olma mücadelesi veriyor. “Ne olacak sonları, bu su durur mu?” derken tam ortalarında yükselen siyahlara bürünmüş 13. kadının sükûnetle, dimdik yükseldiği görsel çıkıyor önüme. Sadece var olma noktasından nasıl var olunur noktasına sürüklüyor beni.
Nasıl var olunur?
Hayatımın pek hatırlamadığım ilk beş yılını saymazsam geriye kalan 35 yıl, nasıl var olunur noktasına ulaşmakla geçti. Kendimi arama, kendimi bulma, kendimi kabul etme, kendimle yola devam etme şeklinde fazlara ayırabilirim şu 35 yılı. Bugüne dek iş insanı oldum, yazar oldum, gazeteci oldum, eş oldum, anne oldum, yeri geldi hiçbir şey olmadım ancak “Hangisisin?” diye sorsanız net bir cevap veremem, zira bu su hiç durmuyor. Kendimi 13. kadına yakın hissetmekle birlikte hayatın önüme sayısız faz daha koyacağının bilincindeyim. Kimi zaman suda mücadele edeceğim, kimi zaman karaya çıkıp siyahlarımı giyeceğim. Yaşadığımı hissetmek böyle bir şey olacak. Ne diyor yazar Nurettin Topçu: “Bin nedametle nihayet anladık ki dünyada belki her şeyi bulmak kolay, kendini bulmak zormuş”. Sudan suya da fark var. Üzerime ekleyerek büyürsem eğer, kendi suyunu kendin şekillendir kampanyasından yararlanabiliyorum. Eskiden benimle asla alakası olmayan bulanık suların içinden geçtim, şimdiyse içinde yüzebileceğim suyu -bulanık bile olsa- en azından seçebiliyorum.
Hap gibi bilgiler
Hap gibi bilgiler istiyoruz. Ailemizi affetmenin, kendimizi sevmenin, çok para kazanmanın, ideal sevgiliyi bulmanın, çocuğumuzla sağlıklı bir ilişki kurmanın kaç maddelik bir liste gerektirğini birileri önümüze koysa seviniriz. Bu noktaya gelmemiz son 10 yılda değil, yıllar önce okul sınavlarında yoruma dayalı sorulardan test sistemine geçtiğimizde gerçekleşti bence. Grupla, seçenekleri ele, bir şık seç ve yola devam et. Bir farkındalık var evet, ama bir gerçek de var ki parmak izlerimiz kadar farklıyız birbirimizden. Her birimizin karakteri ayrı, yolu ayrı, yöntemi ayrı. Zaman zaman çok mantıklı bulduğum, uygulamaya çalıştığım tavsiyeler oluyorlakin üç beden küçük elbise gibi içine giremiyorum. Örneğin “akışa bırak” tavsiyesi. Başkasında sistem işleyebilir fakat bende işlemiyor, bırakamıyorum akışa! Hap gibi bilgiler güzel ama o bilgiler gerçekten karakterimize özel olduğunda anlam kazanıyor. Dinleyerek, ilham alarak, yorumlayarak, süzgeçten geçirerek, deneyerek, yanılarak oluşturmalıyız kendi listemizi.
Önümüzdeki 35 yıl
Tuhaf günlerden geçiyoruz. Ekonomi, sanal alem… Dünya yeni bir eksene oturuyor. Hepimiz majör bir değişim içindeyiz. İlişkilerimiz, işimiz, özetle hayatımız üzerine derin sorgulamalar yapıyoruz. Bu su hiç durmayacak, orası net. Peki nasıl var olunacak? Aslında bir önceki 35 yılda nasıl var olunduysa öyle diyeceğim fakat tek bir duygu var ki onu pamuklara daha sıkı sarmalıyız: Samimiyet. Ailemizde, sevgilimizde, çocuğumuzda, arkadaşımızda, yaptığımız işte, kendimizde, bu dergide bulduğumuz samimiyet, önümüzdeki dönemi daha anlamlı kılacak. Bu vesileyle, “daha nice güzel günlerimiz var.” diyor ve Marie Claire’in 35. yılını kutluyorum.