Röportaj

Pınar Deniz | Marie Claire Eylül 2021

Heybeliada’nın nostaljik atmosferinde, günümüzün en başarılı oyuncularından Pınar Deniz’leyiz. İlk günden sorumlu bir hayvan sever olarak kedisi Gırgır’ı da çekime getiren oyuncu, Royal Canin sponsorluğunda gerçekleşen Bunu Bi’ Düşünün projesinin yüzlerinden.

Yayın Yönetmeni: Gözde Eyibilir, Röportaj: Serli Gazer, Fotoğraflar: Zeynep Özkanca, Moda Direktörü: Tuğçe Ülkümen, Saç: İbrahim Zengin/ No.21, Makyaj: Elçin Mutlu, Fotoğraf Asistanı: Utku Doğa Sucu, Moda Direktörü Asistanları: Fiona Malki , Yasemin Yıldırım, Video: Dilek Altan, Video Asistanı: Cansu Kurtoğlu

Pınar Deniz’in kedisi Gırgır gün boyunca Royal Canin ile beslenmiştir.

Gömlek: Nazlı Ceren / Küpe: Bodhita

Çekim nasıl geçti? Günün ilk saatlerinden son kareyi çekene kadar set hikâyesini senin açından dinlesek neler anlatırsın?

Adada olmak kendimi hep çok iyi hissettiriyor. Kedim de benimle birlikteydi ve bu benim için harika bir deneyim oldu. Giydiğim kıyafetlerden Heybeliada ortamına kadar kendimi bir döneme ışınlanmış gibi hissettim.

Günün öne çıkan olayı neydi sence?

Tüm çekim boyunca kedim Gırgır neredeyse hiç kucağımdan inmedi. Onunla birlikte bugünü yaşamak benim için unutulmaz bir anı oldu.

Sıcak bir yaz gününde, sonbahar – kış sezonunun en iyi parçalarını giydin. Moda çekimi yapmak, dergi setinde olmak nasıl hissettiriyor?

Günlük hayatımda makyajsız ve sade giyinmeyi tercih ediyorken, çekimde iddialı ve farklı olmayı çok seviyorum. Özellikle giydiğim kostümlerin hissine bürünebiliyorum ve kendimin farklı versiyonuyla tanışıyormuşum gibi oluyor.

Kıyafetlerle ve modayla aran nasıl?

Sanırım ruh hâlimle çok paralel. Herkesin giydiği ya da o dönem moda olanı giymeyi sevmiyorum. Nötrde kalıp çoğu zaman sade ve şık giyinmeyi tercih ediyorum. Ama dediğim gibi ruh hâlime bağlı. Bir kafeye çok şık gidebiliyorken bir davete jean, tişörtle de gidebilirim.

Gömlek: Faraway / Elbise: Christopher Esber/ Beymen

Şu sıralar neler yapıyorsun? Hayat nasıl geçiyor?

Şu sıralar sevdiğim bir yoğunluğun içindeyim. Yeni dizim başlıyor ve onun için dersler alıp karaktere dair gözlem yapıyorum. İşimi çok seviyorum. Onun dışında en çok evde vakit geçirmekten keyif alıyorum. Sevgilim, kedim, köpeğim… Şu an hayatımın huzurlu ve mutlu bir evresindeyim. Çalışmaya başladığımda hem mental hem fiziksel olarak çok yorulduğum için sakin kalmaya ve kendimle ilgilenmeye çalışıyorum. İşe başlamadan önce odağım, hep yapacağım projede olsun istiyorum.

Yeni sezonla birlikte oldukça yoğun bir dönem başlıyor senin için. Royal Canin sponsorluğunda BluTV’de yayınlanan Bunu Bi’ Düşünün dizisinde yer aldın. Projeye dâhil olma kararını nasıl verdin?

Hikâyeler, memleketimin güzel yerlerinde Netflix filmini çekerken geldi. Hayvan terapisti fikrini çok sevdim. Gittikçe büyüyen bir hayvan sevgim var ve beni daha iyi bir insan hâline getiriyor. Doğru bir şekilde hayvan sahiplenmek ve bunun sürekliliği çok önemli. Evde bir kedi, bir köpek var şu an. Dünyalarını nasıl güzelleştirebilirim diye düşünürken projenin tam da bunu anlatıyor olmasından çok etkilendim. İnsanların bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hikâyelerin her biri kendi psikolojimiz üzerinden hayvanlarla kurulan ilişkiyi anlatıyor. Benim için çok değerli bir başka yanı daha var; o da sosyal sorumluluk içeriyor olması.

Dizi ve senin yer aldığın bölüm hakkında neler söylemek istersin? “Bunu Bi’ Düşünün” diyerek bize anlatmak istediğin nedir?

Çok zekice kurgulanmış ve daha önce benzeri olmayan bir proje. İşimde risk almayı ve daha önce denenmemişin içinde yer almayı seviyorum. Ufkumu ve algımı genişletiyor. Hayvanlarla ilgili bir projede olmayı hep çok istediğim için bunu anlatmak bir fırsat gibi geldi. Kendi bölümümde, kadının yalnızlığını ve hayatta salt sevgi istediğini görebiliyorsunuz. Defalarca canının yandığını ve bir kediye sahip olursa çok mutlu olacağını düşünen; bu duyguyu tatmak isteyen bir karakteri canlandırıyorum.

Tüm Kıyafetler: Sportmax, Küpe: Bodhita, Earcuff: Mon Reve, Ayakkabı: Max Mara

Hayvanlarla nasıl bir ilişkin var? Bir kedi veya bir köpekle hatırladığın ilk anın nedir?

Maalesef hayvanlarla büyüdüm ve ilişkim hep çok iyiydi diyemeyeceğim. Kedi ya da köpeğin yanından bile geçemezken, “Korkularımın üzerine gideceğim” dediğim bir dönemde kedi sahiplendim. İki gün sadece bakıştık, ama sonrasında birbirimize alıştık ve hayatımın en güzel duygularını tattırdı bana. Çıkarsız ilişkinin karşılığı bence hayvan sevgisi. Sokakta hiçbir hayvana dokunmadan, selam vermeden geçemiyorum. İnanılmaz bir his bu. Hayvanlara karşı olan sevgim her geçen gün daha da artıyor. Eve koşarak gelme sebeplerimden biri de kedim ve köpeğim olabilir.

Kedin ile ilk nerede karşılaştın? İlk günden bu yana hikâyeniz nasıl gelişti?

Aşk 101’in ikinci sezonunu çekerken, Cihangir’de bir otoparkta makyöz arkadaşım bulup sete getirdi. Çok küçük ve savunmasızdı. Benim de vicdanımı bildiklerinden sahiplenmemi istediler. Ben de hemen tav oldum tabii; gecesinde eve götürdüm. Şimdi erkek arkadaşımın köpeğiyle çekişmeli ve sevmeli bir hayat yaşıyorlar birlikte. Aranızdaki bağı nasıl tanımlarsın? Benim pofuduğum o. Dokunduğunuz anda gırlamaya başlıyor. O yüzden adı Gırgır zaten. Bebek gibi tutup sallıyorum onu; inanılmaz hoşuna gidiyor.

İlk zamanlarda, yavruluk döneminde zorlandığın ya da umutsuzluğa kapıldığın anlar oldu mu? En çok hangi konularda zorlandın?

Evde ablamın bir kedisi vardı. Fakat kendisi pek paylaşımcı ve uysal olmadığı için bir hafta boyunca ikisini kaynaştırma konusunda zorlandık. Benim kedim bana geldiğinden beri inanılmaz uysaldı ve ablamın hırçın kedisini bile sakinleştirdi. O yüzden hiçbir döneminde sıkıntı yaşamadım. Anne sütünü yavruyken tam almadığı için hâlâ kıyafetlerimizi ya da tüylü olan her şeyi emmeye çalışıyor.

Kedin ile duygularını paylaşır mısın ya da hiç kimsenin bilmediği ama kedine anlattığın bir sırrın var mı?

Tabii ki. Benim için birey hâline geliyorlar sanırım. Çocuğum gibi seviyorum kediyi de, köpeği de. Bizi anladıklarını düşünüyorum. Bazen kızıyorum mesela, sonra pişman olup hemen gidip özür diliyorum. Hiçbir insanın veremediği huzuru veriyorlar bana.

Sorumlu bir hayvan sahibi olarak kedinin mutluluğu, sağlığı ve refahı için neler yapıyorsun? Mesela düzenli veteriner klinik ziyareti yapıyor musunuz?

Evet, iç dış parazit ya da genel muayene için mutlaka veterinere götürüyorum. Onun dışında köpeğimiz ile sürekli beraberiz. Evde bizimle mutlu olduğunu hissediyorum; çok yer değiştirmemeye dikkat ediyorum. Maması dışında yemek vermemeye özen gösteriyorum.

Evde birlikte vakit geçirirken keyif aldığınız özel aktiviteler var mı?

Beraber uzanmak ve oyuncağıyla oynamak olabilir. Üzerimde uyumayı çok seviyor; bir şeyler izlediğimde genelde üstümde oluyor. Bu anlar çok keyifli.

Gelelim Yargı dizisine… Çekimlere başladınız sanıyorum. Nasıl geçiyor set ortamı?

Geçtiğimiz günlerde okuma provasını ve genel provalarımızı tamamlamamızın ardından çekimlerimiz başladı. Daha önce Türkiye’de sık rastlamadığımız türde bir iş. Bu proje, herkese kendi değerlerini ve yargı mekanizmasını sorgulatacak. Senaristimiz Sema Ergenekon, uzun süredir üzerinde emek veriyor ve çıkan hikâye herkesin çok içine sindi.

Yargı’da nasıl bir karakteri canlandırıyorsun?

Gözü kara ve kurallar söz konusu olduğunda sınır tanımayan bir avukatı canlandırıyorum. Ortada bir cinayet; bu vakayla yolları kesişen bir avukat ve bir savcı var. Hayatlarının, ailelerinin ve ilişkilerinin nasıl etkilendiğini izleyeceğiz. Hepimiz aslında görünenin ötesindeyiz ve kimin masum, kimin suçlu olduğunu bilemeyiz. Seyirci sürekli merak duygusu içinde olacak. Zamanla, hikâye boyunca tanıdığını sandığı tüm karakterlerin içindeki sırlarla yüzleşecek.

Seni bu karakteri canlandırırken en çok heyecanlandıran ve motive eden ne oldu? Fütursuz oluşu… Ceylin, güçlü bir kadın figürü. Kendi hikâyesini, sınırlarını, adaletini belirleyen ve bunun yanında kimseye eyvallahı olmayan bir kadın oluşu beni çok etkiledi. Onun ruhuna can üflemeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Bunun yanı sıra, 10 Eylül’de İnsanlar İkiye Ayrılır sinema filmiyle beyaz perdede olacağım.

Filmin konusu nedir? Biraz rolünden bahseder misin?

Bankadan kredi çeken ve daha sonrasında ödeyemediği için o sistemin arasında sıkışan bir kadını canlandırıyorum. İnsanlar İkiye Ayrılır, içinde yine birçok sürprizle karşılaşacağımız bir film. Filme dair en sevdiğim taraf ise borçlu-alacak ilişkisinde ve insana ait her türlü ilişkide kimsenin salt kötü olmayışıydı.

Bir de Aşk 101’in ikinci sezonu var. Öğretmen Burcu’yu yeni sezonda neler bekliyor?

Aşk 101, çok rağbet gördüğü ve sevildiği için ikinci sezonu heyecanla bekleyen bir güruh var. O yüzden hepimiz daha da büyük zevkle oynadık. Burcu’nun yine kabuğunu kırmaya çalıştığı ve kendi doğrularıyla çatıştığı hâlini izleyeceğiz. Yine o nostaljik havanın hâkim olduğu, bu sefer daha da şaşırtıcı olaylar bekliyor bizi. Belki bu sezon biraz daha cesur bir Burcu izliyoruzdur, kim bilir? Ben de heyecanla ve sabırsızlıkla yayın tarihinin gelmesini bekliyorum.

Dijital işler, televizyon ya da sinemadan nasıl ayrışıyor? Sen en çok hangisinde yer almaktan keyif alıyorsun?

Benim için önemli olan hikâye. Hepsini deneyimleyen bir oyuncu olarak süre veya işe verilen özen dışında bir fark görmüyorum. Girdiğim her projeye aynı titizlik ve tutkuyla yaklaşıyorum. Dünyayı kimin kurduğuna dikkat ediyorum sadece. Projenin hangi mecrada yayınlanacağından ziyade ele alınış şekli ve vizyonu çok daha önemli benim için. Dijital işler daha yaratıcı ve oyuncunun daha çok çalışabilme imkânı olduğu için daha avantajlı sadece.

Gömlek: Sandro/ Beymen / Elbise: Miu Miu / Küpe: Bodhita

Oyunculuğunu geliştirmek için neler yapıyorsun?

Düşünce yapımı geliştiriyorum. Hayata bakış açımı yeniliyorum. Yargılarımdan kurtulmak, nötr bir insan hâline gelmek için türlü enerji çalışmaları yapıyorum. Oyuncu koçlarıyla çalışıyorum. Çok fazla film ve dizi izleyip tiyatrolara gidiyorum. Kitap okumanın da hayal gücümü geliştirmekte çok yararı var.

Hayranı olduğun, kendine örnek aldığın oyuncular kimler?

Uzun yıllardır hep şu isme hayrandım diyeceğim bir isim veremem ama bir projedeki oyuncuya o an hayran olabiliyorum. Mesela Six Feet Under’ı tekrar izlemeye başladım ve Frances Conroy’un hastasıyım. Her defasında olaylara beklenmedik bir tepki veriyor ve bana inanılmaz bir deneyim yaşatıyor.

Oyuncu olmasan ne olurdun?

Psikolog olurdum.

Yıllar önce Uğur Yücel’le yaptığım bir röportajda, iyi oyuncu olmak için iyi gözlem yeteneğinin şart olduğunu altını çizerek söylemişti. Bu fikre katılıyor musun?

Kesinlikle katılıyorum. İnsanı insana anlatman için etrafını görmen, gerçekleşen olayları gözlemlemen gerekir. Kendi yaşadığım duygu ve davranışları bile gözlemliyorum. Hayata bilge olarak geldiğini ve kendinle gerçek iletişim kurduğunda o bilgiye sahip olacağına inanıyorum. O yüzden kendi içimdeki cevheri ortaya çıkarmaya ve kendimi gözlemlemeye özen gösteriyorum. Sadece insanı gözlemlemek de yetmiyor. Doğaya, kedi ya da köpeğe baktığında da oyun alanına dair çok fazla şey keşfediyorsun.

Gömlek: Faraway, Elbise: Christopher Esber/ Beymen, Küpe: Mon Reve, Çorap: Penti, Ayakkabı: Max Mara

Sen iyi bir gözlemci olduğunu düşünüyor musun?

Çocukluğumdan beri insanları gözlemlemeyi, davranışlarını tahlil etmeyi çok seviyorum. Büyüdükçe insanlar sıkıcı, doğa ve hayvanlar daha büyülü gelmeye başladı. Onları gözlemlemek kendimi daha özgün ve sınırsız hissettiriyor. Düşüncelerimin değiştiği veya ufkumun genişlediği zamanlar hep doğada vakit geçirdiğim anlar oluyor genelde.

Sosyal medyayla aran nasıl?

Kendisiyle barışıyorum. Zaman zaman müthiş bir platform gibi gelirken bazen de korkunç bir mecra olarak geliyor. Dozunda kullanmak en sağlıklısı bence.

Çekim sırasında “Kitap paylaşıyorum, rujumu soruyorlar” gibi bir serzenişte bulunmuştun. Böyle durumlar karşısında ne yapıyorsun?

Ruj linki paylaşmıyorum. Herkesin hayatta bir fikri, bir duruşu var. Tabii ki güzel görünmek benim için de önemli ama sadece bunun paylaşılmasından hoşlanmıyorum. Aklın, bilimin, edebiyatın konuşulmasını; sanatın popüler olmasını istiyorum, salt güzellik anlayışının değil.

Sence Türkiye’de oyuncuları kendi hayatlarını yaşamak için özgür bırakıyorlar mı, yoksa bir kalıba mı sokmaya çalışıyorlar?

Her oyuncunun geçmişinde bir kalıba sokulma durumu oluyor. “Başarı elde etmek için bunu yapmalısın” gibi klişe cümlelerle karşılaşıyor. Kişinin kendi olması ve hayatta neye değer verdiği çok önemli. Özgün olmaya ve özgün kalmaya çalışıyorum. “Bunu giymelisin” ya da “Böyle davranmalısın” gibi cümleleri dikkate almıyorum artık. Kendi ekibim ve kendi inandığım bir içgörüm var. Buna güveniyorum. Kalıplara inanmıyorum, sığamıyorum da zaten, dolayısıyla mutsuz oluyorum.

Kamera önünde olmadığında, akşam eve girip kapısını kapattığında Pınar Deniz nasıl biri?

Pijamalarını giymiş, koltuğa uzanıp dizi ya da filmini izleyen biri.

Biraz aşk konuşsak… Mesela ilk aşkını hatırlıyor musun?

İştahım kesilip sadece onu düşündüğüm bir zaman dilimi hatırlıyorum. Sanki evrende ikimiz varız ve tüm dünya bizim etrafımızda dönüyormuş gibi hissetmiştim ya da dünyanın nasıl işlediği umurumda bile değildi.

İyi bir ilişki yürütmenin sırları nedir sence? Senden biraz tüyo alsak…

Birbirinin görüşüne, alanına saygı duymak çok önemli diye düşünüyorum. Salt sevginin olmadığı hiçbir ilişki asla bana göre değil.

Daha önceki Marie Claire röportajında; çocukken dünyayı kurtarabileceğini düşündüğünü söylemişsin. Şu an o kız çocuğuna ne söylerdin? Nasıl bir mesajın olurdu? Hâlâ buna inanıyor musun?

Hâlâ dünyayı sevginin kurtaracağına inanmasını isterdim. Büyüdüğünde içindeki masumiyeti hiç yitirmemesini; kendine sınır koymamasını dilerdim.

Yaş almakla birlikte karakterinde neler değişti? Hangi huylarını törpüledin? Hangilerini daha çok parlattın?

Daha yargısız biri olmaya başladım. İnsanları olduğu gibi kabullenmek büyük erdemmiş gerçekten. Birine öfkelendiğimde kendime dönüp neden o tepkiyi verdiğimi sorguluyorum. Daha az düşüncede kalıp harekete geçiyorum.

Çok fazla kitap okuduğunu biliyorum. Seni en çok etkileyen, herkesin okuması lazım dediğin ilk üç kitabı sayacak olsan…

Görme Biçimleri, John Berger. Yer Altından Notlar, Dostoyevski. De ki, Oruç Aruoba.

Dünyada ve ülkemizde olan olaylar karşısında neler hissediyorsun?

Suçluluk ve utanç hissediyorum. İnsanlığa karşı ümidimi yitiriyorum sanki. Evrende bir toz tanesiyken birbirimize, doğaya, hayvanlara karşı tavrımızı aklım almıyor gerçekten. Kendime sürekli “Sakin ol ve nefes almaya devam et” diyorum. Yakınmanın ne bana ne de yaşadığım dünyaya faydası yok çünkü. Elimden ne geliyorsa yapmaya çalışıyorum.

Aynaya baktığında kendini güzel buluyor musun? Güzellik senin için ne ifade ediyor?

Kendimi çoğu zaman güzel buluyorum. Ruh hâlim iyi olmadığında aynaya bile bakmaktan çekiniyorum. İçimde nasıl hissediyorsam dışarıdan da onu görüyorum çünkü. Benim için güzellik dış görünümden ibaret değil. Tamamen aura meselesi. Bir insan, dünyanın en güzel yüzüne sahiptir ama konuşmaya başladığı an bütün etkisini yitirebilir.

Gömlek: Sandro/ Beymen / Elbise: Miu Miu / Küpe: Bodhita

Kadınların toplum normları karşısında baskılanması hem gündelik hayatımızda hem de eminim oyunculuk dünyasında çok sık karşılaştığımız bir durum. Bu konuda neler düşünüyorsun? Bu dünyayı ve kadınlara cinsiyetçi ve ayrımcı bakış açısını değiştirebilecek miyiz?

Dünyanın başına ne geliyorsa önce kadınlar ve çocuklar etkileniyor bu durumdan. Kendi ayaklarımız üzerinde durmayı, okumayı, bilinçlenmeyi, ekonomik gücü elimize almayı, önce kendimize saygı duymayı öğrenmek zorundayız. Biz kendimizi sevip saydıkça, ürettikçe, değer yarattıkça bu düzen değişecek ve o baskıyı hissetmeyeceğiz bile. Ben kendi işimde, alanımda asla bir erkeğin benden daha ayrıcalıklı haklara sahip olmasına göz yummuyorum. Aynı çalışma temposuna sahipsek hem maddi hem manevi eşitlik ilkesi uygulansın istiyorum.

Yorulduğunda ve bir mola vermek istediğinde ne yapıyorsun? Kendini yeniden bulmak için uyguladığın ritüeller, taktikler var mı?

Duruyorum. Hayat hep bir kaos ve akış içinde. Kendime izin verip durmaya çalışıyorum. Nefes terapisine gidiyordum fakat şu an pandemiden dolayı ara vermek zorunda kaldım. Enerjimi temizlemeye, meditasyon yapmaya çalışıyorum. Kitap okuyorum, masaja gidiyorum, spor yapıyorum. Bana iyi gelecek o an ne varsa onu yapıyorum.

En son neye heyecanlandın?

Yargı’nın okuma provasından önce kalbim ağzımda atıyordu diyebilirim.

Havalimanında vakit geçirmeyi çok severmişsin. Ne tesadüf ki, ben de öyle. İnsanları izlemek, hiçbir yere ait olmama duygusu beni çok mutlu eder. Sendeki durum nedir? Neden seviyorsun havalimanlarını?

Aynı noktadan seviyorum galiba. Köksüz olduğuma inanıyorum ve ruhumun bir yerlerde dolaştığını düşünüyorum. Sanki günün birinde onunla birleşecekmişim gibi hissediyorum. Gideceğimi ve yolculuk yapacağımı bilmek iyi hissettiriyor bana. İnsanlar telaş içinde gidecekleri yere varmak isterken, ben erken gidip insanları izlemeyi kitap okumayı, o kaos içinde dingin kalmayı seviyorum.

En çok etkilendiğin ülke ve kültür?

Genel olarak Afrika ve kültüründen etkileniyorum.

Değişimle aran nasıl?

Değişimin kaçınılmaz olduğunu ve buna engel olunamayacağını öğrendim.

Kendinle ilgili nasıl planların var? Geleceğin hakkında nasıl hayaller kuruyorsun?

Kendimi hep yenilemek ve ilerlemek üzere yaşıyorum. Yargılarımdan daha da kurtulup temiz kalmaya çalışıyorum. İleride bir çiftliğim ve insanlara yardım edebileceğim bir kuruluşum olsun istiyorum. Kendimi kendime kanıtladığım, doyuma yaklaştığım bir gün dünyayı gezmek ve mümkünse doğada bir ağaç dibinde hayatımı yaşamak istiyorum.

Hayat yolculuğu sana neler öğretti?

Hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve yaşadığımız hayatın yanılsamalar dünyası olduğunu öğrendim.