Prenses Diana’nın 1997’de tüm dünyayı derinden etkileyen Paris’teki şok edici ölümünden önce onunla görüşen son kişi olduğu tespit edilen Kraliyet muhabiri ve Prenses Diana’nın arkadaşı Richard Kay o telefon görüşmesinden bazı bölümleri şöyle aktarıyor.
“Prenses, yeni bir başlangıç yapmayı ve farklı bir şey denemeyi çok istiyordu. Çok mutlu olduğunun altını çizdi ama bir taraftan da bir an önce geri dönüp oğullarını görmek istediğini söyledi.”
Malesef ki, hayatında herzaman aşkı ve sevgiyi arayan Lady Diana, aradığı mutluluğu bulduğunu düşündüğü ve bu hislerini paylaştığı o gece hayatının son gecesi olacağından habersizdi.
30 Ağustos 1997 Cumartesi günü, Diana ve erkek arkadaşı Mısırlı milyarder Dodi El-Fayed, Fransız Rivierası’nda geçirdikleri 10 günlük tatilin ardından Paris’e geldi. Fayed’in babası Mohammed El-Fayed`in sahibi olduğu Paris’teki Ritz Hotel’deki yemeğin ardından pazar günü gece yarısını birkaç dakika geçe otelden ayrılarak, El-Fayed’in Paris’teki özel mülküne gitmek üzere kendilerini bekleyen Mercedes araca bindiler.
İşte korkunç kaza o gece gerçekleşti. Lady Diana ve Dodi, Ritz Otel’den çıktıklarında, onları büyük bir paparazi ordusu bekliyordu. Paparazilerden kaçmak isteyen şoför, hızla bir tünele girerken kaza yaptı. Kazada Diana, Dodi ve şoför hayatlarını kaybetti. Canlı kurtarılan Diana’nın koruması ise, kazadan sonra tanık koruma programı ile gizlenecek ve ondan da bir daha haber alınamayacaktı. Kaza haberi duyulur duyulmaz, Diana’nın bir suikaste kurban gittiği iddiaları konuşulmaya başladı. Diana’nın hamile olduğu ve evlenmek üzere oldukları haberleri ölümlerinden kısa süre önce manşetlerde yer almıştı. Lady Diana`nin Kraliyet ailesinin varlığına tehdit oluşturacak davranışlarına, kaza sonrası üstü örtülmüş sorular da eklenince, suikast söylentileri hızla yayıldı.
Kaza raporlarında, sürücü Henri Paul’ün Paris’teki Pont de l’Alma’daki tünele hız sınırı 30 mil olmasına rağmen yaklaşık 70 mil hızla girdiği ve arabanın kontrolünü kaybederek tünelin ortasındaki bir direğe çarptığı belirtildi.
Paris’teki müdahale ekibini yöneten Çavuş Xavier Gourmelon, Diana’nın son sözlerinin “Aman Tanrım, ne oldu?” olduğunu söyledi.
Peki, Ritz Hotel’de güvenlik şefi vekili ve ehliyetli bir sürücü olan Henri Paul’ün arabanın kontrolünü bu kadar büyük ölçüde kaybetmesine ne sebep olmustu? Fransız makamlarından kazanın ardından yapılan açıklamaya göre, Paul’ün kanında yasal alkol sınırını aştığına dair bulgular saptandığı belirtildi.
Görgü tanıklarına göre, kazaya karışan başka bir unsur daha vardı. Prenses ve Fayed, onların fotoğrafını çekmeye çalışan bir araba ve motosikletli paparazziler tarafından takip ediliyor ve kazaya bu kişilerin sebep olduğu söyleniyordu.
Bu güne kadar, kazayla ilgili birbirinden farklı, çok sayıda komplo teorisi konuşulmuş olsa da hepsinin ortak noktası; yaşananların bir tesadüf olmadığı şeklinde. Dodi’nin babası Mohammed El-Fayed tarafından ortaya konan en güçlü iddialardan biri belki de en çok konuşulanı, Diana’nın, oğlu Dodi El-Fayed`in çocuğuna hamile olduğu ve Müslüman bir erkekten çocuk sahibi olmasının kraliyet ailesi tarafından engellenmek üzere bu kazanın planlandığı. (Bu konu daha sonra adli tıp tarafından reddedildi).
Başka bir teori ise Diana’nın böyle olası bir saldırıdan haberdar olduğu ve korktuğunu çevresiyle de paylaştığı yönünde. 2003 yılında, Diana’nın eski yardımcısı Paul Burrel, Diana’nın 1996’da Charles’tan boşandıktan kısa bir süre sonra kendi el yazısıyla yazdığı bir notu yayınlayarak pek çok kesimin ilgisini çekmişti.
“Ekim ayında bugün burada masamda oturuyor, birinin bana sarılmasını ve güçlü kalmamı ve başımı dik tutmamı teşvik etmesini özlüyorum. Hayatımın bu özel aşaması belki de en tehlikelisi. Charles’ın evlilik yolunu açabilmek için arabamda bir kaza, fren arızası ve ciddi bir kafa travmasını, X planlıyor.”
2004 yılında, İngiliz Metropolitan Polisi, kazayla ilgili söylentilere ilişkin bir soruşturma başlattı. Soruşturma olarak adlandırılan Paget Operasyonunun bulguları 2006 yılında yayınlandı.
Polis, Mohammed El Fayed’in komplo iddialarını kanıtlayacak hiçbir şey bulamadi. The Diana Chronicles yazarı Tina Brown kitabında bu soruşturmayla ilgili şöyle yazıyor: “Operasyon Paget her önemli iddiayı bertaraf etti. Resmi Fransız soruşturması da öyle…”
Yine o gece Mercedes’i kovalayan paparazzilerden birinin motosiklet sürücüsü Stephane Darmon 2008’de The Guardian’a, “Olay yerinde bulunan paparazziler arabadaki yaralılara yardım etmek yerine fotoğraf çektiler.” şeklinde açıklama yaptı.
Kazanın hemen ardından, yedi Fransız fotoğrafçı polis tarafından tutuklandı ve sorgulandı. New York Times’a göre, Mercedes’i takip eden ve kazadan sonra fotoğraf çeken dokuz fotoğrafçı hakkında adam öldürme suçlaması yapıldı, ancak suçlu bulunmadılar. Sadece üç fotoğrafçı mahremiyeti ihlal etmekten suçlu bulunarak, sembolik 1 euro para cezasına çarptırıldı.
“Göremediğin Ben” de (The Me You Can’t See), Prens Harry, annesinin ölümünün yansımaları hakkında hissettiği öfkeden bahsederek, “Başına gelenlere ve adaletin olmadığı gerçeğine çok kızdım. Onu tünele kadar kovalayan insanlar, o arabanın arka koltuğunda ölürken fotoğrafını çekti” şeklinde açıklıyor.
1996’da Diana ve Charles resmi olarak boşanmış, ertesi yıl, Diana 36 yaşındayken oğullarını geride bırakacağı hazin sonla hayata veda etmisti.
Diana ve Charles’ın o dönem 15 ve 12 yaşlarındaki iki oğlu Prens William ve Prens Harry, kaza sırasında İskoçya’daki Balmoral Kalesi’nde tatil yapıyorlardı. Haberi aldıktan sonra da Kraliçe II. Elizabeth tarafından verilen kararla bir süre daha burada kalarak, haberlerden etkilenmelerine engel olunmaya çalışıldığı kamuoyuyla paylaşılmıştı.
Ancak, yas tutan bir ulusa sıcağı sıcağına hitap etmemek halkın tepkisine neden oldu. Sonunda, 9 Eylül 1997’de kraliçe 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana ilk canlı yayınında ulusa seslendi.
Diana’nın cenaze töreni 6 Eylül 1997’de gerçekleşti. Henüz 20 yaşındayken, 750 milyon kişinin izlediği evlilik töreninden sonra 2.5 milyar şimdi onun cenaze törenini izliyordu…
Günün en çarpıcı ve tartışmalı görüntülerinden biri, Buckingham Sarayı’ndan Westminster Katedrali’ne giderken annelerinin tabutunun yanında yürüyen genç Harry ve William’dı. Harry Newsweek’e 2017’de kapakta çıkan bir haberde, “Annem yeni öldü ve milyonlarca insan televizyonda beni izlerken etrafımı saran, tabutunun arkasında uzun bir yol yürümek zorunda kaldım” dedi. “Bence hiçbir çocuktan bunu yapması istenmemeli, hiçbir koşulda. Bunun bugün olacağını sanmıyorum.”
The Me You Can’t See’de o günü anlatan Harry, cenaze töreni sırasında “ruhunun, bedeninin dışında” olduğunu söyledi. Prens William, Diana, 7 Days adlı 2017 BBC belgeselinde “Bu yürüyüş şimdiye kadar yaptığım en zor şeylerden biriydi” dedi.
Diana’nın erkek kardeşi Lord Spencer, kazadan medyayı sorumlu tuttu ve kız kardeşini “modern çağın en çok aranan insanı” olarak nitelendirdi. Elton John, 1973’teki ünlü şarkısı “Candle in the Wind”i sözleri Marilyn Monroe yerine Diana hakkında olacak şekilde yeniden duzenledi ve törende bu halini seslendirdi. Ve yine törende, kraliyet protokolünde nadiren görülen bir durum olarak, Kraliçe`nin, Diana’nın tabutu yanından geçerken başını eğmesi dikkat çekti.
Bugün Harry, “Göremediğin Ben” kitabında, “Annemin benimle inanılmaz gurur duyduğundan hiç şüphem yok. Onun kendisi için yaşamak istediği hayatı yaşıyorum, yaşamamızı istediği hayatı yaşıyorum. Varlığını geçen yıl hissettiğim kadar hiç hissetmedim. Keşke Meghan ile tanışabilseydi, keşke Archie’nin yanında olsaydı,” sözleri dikkat çekiyor.
Diana’nın mirası kraliyet ailesinin her yönden etkilemeye devam ederken, onun kısa ama dolu dolu yaşadığı hayatı tüm dünyada pek çok kişiye ilham olmaya devam ediyor.