Barbie filmi, çekimlerinin başladığı ilk günden itibaren sosyal medyada büyük bir izdiham yarattı. Filmin başrolleri Margot Robbie ve Ryan Gosling’in “method dressing” kavramını vurgulayarak galalara Barbie ve Ken görünümleri ile katılmaları; Valentino pembesi ile başlayan pembe giyme furyasının artarak devam etmesi; Dua Lipa, Lizzo ve Billie Eilish’in yayınladığı Barbie jeneriklerinin sürekli reels’larda kullanılması ve Barbie setinde herkesin pembe giymek zorunda olduğu gibi söylentiler de filmin kaçınılmaz yükselişini artırdı. Böylece uzun zaman sonra Marvel filmleri dışında bir içerik izleyicileri sinemaya çekmeyi başardı.
Barbie’ye olan talebin düştüğünü söyleyen kitleler tarafından da görüldü ki, Mattel’in 29 cm’lik bebeği yaratılışından 60 yıl sonra bile hâlâ hayatımızın bir parçası olmaya devam ediyor. “Barbie her şeydir” mottosu ile karşımıza çıkan bir oyuncağın modelleri, saç stilleri, giysileri değişiyor fakat Barbie yıllar sonra bile her şeyimiz olmayı başarıyor.
Hem Barbie’nin yaratıcılarını hem de filmin senaristlerini ortak paydada buluşturan yegâne şey ise nostaljiye olan düşkünlüğümüzün iyi anlaşılması. Bizi, çocukluğumuzun güvenli alanında hissettiren şeyleri yaşımız kaç olursa olsun seviyor ve istiyoruz.
Elbette Barbie bebekler ile oynamayı bıraktığımız ve kendimize yeni ilgi alanları edinmeye karar verdiğimiz bir yaş bariyeri var… Toplumun bizden beklentileri dolayısı ile büyüme telaşına takılıyor ve Barbie’nin renkli dünyasını bizden yaşça küçük olanlara devrediyoruz.
Ne var ki Barbie dünyasından ya da bu dünyanın onlara hissettirdiklerinden kopamayan pek çok kişi var! Marie Claire editörlerinden Bree Player da 80’lerde üretilmiş ikonik Peachs’in Cream Barbie ve Rocker Barbie’leri ile 90’larda büyük sükse yapan Totally Hair Barbie ve Happenin’ Hair Barbie’lerini saklamaya devam ediyor.
Barbie’lerin popülaritesini bu kadar zamandır istikrarla korumasının nedenlerinden bir tanesi de çağa kolayca adapte olabilmesi… Nitekim Barbie sadece sarı saçlı, mavi gözlü bir bebek olmakla kalmayıp hayran olduğumuz isimlerin ve dönemin popüler yıldızlarının da şeklini alabiliyor. The Seven Year Itch filmindeki Marilyn Monroe Barbie’si ya da Breakfast at Tiffany filmindeki Audrey Hepburn Barbie’si de bu hatırı sayılır örnekler arasında yer alıyor.
Barbie’nin bu kadar revaçta olmasının bir başka nedeni ise moda dünyasına verdiği ilham. Margot Robbie’nin galalarda giydiği Vivienne Westwood tasarımlı parçaların yanı sıra Christian Dior’dan Karl Lagerfeld’e kadar pek çok isim de Barbie’den ilham alarak kıyafetler tasarladı. Versace Barbie gibi pek çok oyuncak, kırmızı halıda tercih edilen tasarımlar günlük hayatın bir parçası oldu.
Hem bir iş kadını hem de Barbara ve Kenneth’in annesi olan ve 1959 yılında Barbie’yi yaratan Ruth Handler da Barbie’nin arkasındaki asıl mesajı, “Bir kızın büyüyünce gerçekleştirmek istediği hayallerini keşfedebileceği bir rol model ” olarak tanımlamıştı. Handler’ın hikayesine çok detaylı olmamakla beraber Barbie filminde de yer verildi ve bu Barbie karakterinin filmde yakaladığı farkındalık anında da etkili oldu. Elbette Barbie oyuncaklarını ve filmini sadece feminist bir perspektiften okumak objektif olmaz… Abartılı güzellik normları ile kişileri kendilerine güvensiz hissettirebilecek Barbie bebekler, tek tip güzellik anlayışının sürekli bir propagandası olarak da anlaşılabilir ve nitekim bu tezin haklı olduğu noktalar da illaki vardır…
Buna rağmen Mattel markasının yıllar içinde farklılıkları zenginlik olarak addettiği ve farklı kültürel değerleri giderek daha çok bünyesinde barındırdığı bir politikaya yaklaştığını söyleyebiliriz. 2015 itibari ile “Shero” serisi ile bizlere ilham veren kadınların Barbie’lerini yapmaya başlayan marka, dünyadan 60 kadını seçmiş ve onların Barbie’lerini yapmıştı. Bu isimlerin arasında Türk senarist, oyuncu ve yönetmen Gülse Birsel de vardı!
“Barbie her şeydir” gibi iddialı bir motto ile yola çıkan ve yakın zamanda vizyona giren filmi ile dünyayı etkisi altına alan bir bebek figürünün devamlılığını ne kadar ileriye götüreceğini, Barbie’nin bundan sonraki 60 yılda da bu kadar revaçta olup olmayacağını tahmin etmek elbette zor. Emin olduğumuz şey şu ki; üreten, başaran ve ilham veren kadınlar varlıkları, fikirleri ve yaratıcılıkları ile her zaman ışıldamaya ve kimi zaman 29 cm’lik bir bebek ile yanımızda olmaya devam edecek.