Moda dünyasının yetenekli tasarımcılarından Mehmet Korkmaz ile haute couture’ün inceliklerini, sanat ile modanın kesişimini ve yaratım sürecinin perde arkasını konuştuk. Kumaşın akışından ilk eskize, el işçiliğinin gücünden zamansız estetiğe kadar tasarım sürecinin her anında titizlikle çalışan Korkmaz, modaya ve sanata bakış açısını bizlerle paylaştı.
Röportaj: Sude Ilgın Sak
Fotoğraflar: Mehmet Korkmaz’ın izniyle
Haute couture’ü sanattan ayıran veya sanatla kesiştiren temel nokta nedir? Siz tasarımlarınızı birer sanat eseri olarak görüyor musunuz?
Moda ve sanat arasında keskin sınırlar çizmek imkânsız. Haute couture, zanaatkârlığın ve yaratıcılığın en üst noktada birleştiği bir alan. Her parça, yalnızca bir giysi değil, aynı zamanda duyguları, anlatıları ve teknik ustalığı içeren bir hikâye. Benim için her tasarım, zamansız bir sanat eseri; el işçiliğiyle işlenen her detay, bir ressamın tuvaline attığı fırça darbesi kadar anlamlı.
Bir tasarımınızın zamansız olmasını nasıl sağlıyorsunuz? Size göre bir parçayı “zamansız” yapan şey nedir?
Zamansızlık, anın ötesine geçen bir tasarım dili yaratmakla ilgili. Kusursuz kesimler, dengeli oranlar ve özgün işçilik, bir tasarımı trendlere bağımlı olmadan güçlü kılar. Ancak en önemlisi, tasarımın ruhu… Gerçekten duygu taşıyan, özenle işlenen parçalar nesiller boyu değerini korur.
Bir haute couture tasarımının ilk eskizinden son provaya kadar geçen süreçte sizi en çok heyecanlandıran an hangisi?
İlk dokunuş… Kumaşa ilk kez temas ettiğim, onun akışını ve dokusunu hissettiğim an, benim için sürecin en büyülü kısmı. O an, tasarımın canlandığını hissediyorum. Tabii ki, son provada tasarımın vücut bulmuş hâlini görmek de eşsiz bir tatmin duygusu yaratıyor. Ama ilk temas, her şeyin başlangıcı ve en heyecan verici an.
Tasarım sürecinizde en çok hangi duygular ağır basıyor? Öfke, tutku, huzur… Sizin için yaratımın en büyük itici gücü ne?
Tutku ve sabır… Bir couture parçası yaratırken, her dikiş, her detay sonsuz bir titizlikle işlenmeli. Sürecin zorlukları, bazen öfke ya da endişe getirse de, en büyük itici güç tutku. O tutku sayesinde, günlerce süren el işçiliği yorucu değil, büyüleyici bir ritüel hâline geliyor.
Gerçek couture’ü tanımlarken “detaylardaki mükemmeliyetçilik” diyorsunuz. Sizin için mükemmeliyetçilik nerede başlar, nerede biter?
Mükemmeliyetçilik, benim için başlangıç noktasıdır ama asla tamamlanmış bir hedef değildir. Bir couture parçası, en küçük dikişinden iç astarına kadar kusursuz olmalı. Ancak mükemmeliyetçilik, bir tasarımı sonsuz kez değiştirmek değil, doğru anı ve dengeyi hissetmekle ilgilidir. O yüzden sınırı, içgüdüler belirler.
Bir haute couture tasarımını tamamladığınızda hissettiğiniz duygu nedir? Her tasarım süreci sizin için bir vedayı da içeriyor mu?
Her couture parçası, benim için bir yolculuk… Bitirdiğimde hissettiğim duygu hem tatmin hem de bir parçamı bırakmanın hüznü. O yüzden her couture tasarımı bir veda gibi, ama aynı zamanda yeni bir başlangıç. Onu giyen kişinin hikâyesinde yeniden hayat bulacak olması, bu duyguyu daha anlamlı kılıyor.
Koleksiyonlarınızın arkasında derin anlamlar var. Peki, bugüne kadar tasarım anlayışınızda kırdığınız en büyük tabu neydi?
Geleneksel kadın ve erkek giyiminin katı sınırlarını aşmak… Haute couture’de sofistike lüksü yeniden tanımlamak ve kişisel ifadeyi öne çıkarmak için normların ötesinde bir dil yaratmaya çalışıyorum. Sadece ihtişam değil, duygu ve özgünlük ön planda olmalı.
Moda dünyasında sürekli değişen trendlerle haute couture’ün zamansız doğası arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Trendlere göre değil, zamansız bir estetik anlayışına göre hareket ediyorum. Haute couture, hızlı tüketilen trendlerden bağımsız olmalı. Ama çağın ruhunu yakalamak da önemli. Bu yüzden, klasik teknikleri modern dokunuşlarla harmanlayarak, yenilikçi ama zamansız bir denge yaratıyorum.
El işçiliğinin haute couture’deki yeri sizin için tartışılmaz. Sizce bu sanat, günümüz hızlı moda dünyasında nasıl korunabilir?
El işçiliği, haute couture’ün ruhudur ve onu korumanın tek yolu, bu değerin farkında olan insanlara ulaşmak. Gerçek couture, hızlı modanın aksine, zamana meydan okuyan bir sanat. Bunu sürdürebilmek için eğitim, ustalık ve zanaatkârlık kültürünü yaşatmak gerekiyor. Benim görevim, bu sanatı yeni nesillere aktarmak ve haute couture’ün geleceğini inşa etmek.