Kadın ve erkek hazır giyimde hazırladığı koleksiyonlar, günden güne kazandığı başarılar ve daima değer yaratan çalışmalarıyla adından sıkça söz ettiren Nihan Buruk ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Siz de hem ünlü tasarımcıyı hem de kurucusu ve kreatif direktörü olduğu markası St NIAN‘ı daha yakından tanımak için yazımıza geçebilirsiniz…
Nihan Buruk kimdir, bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
1983, İstanbul doğumluyum. Burada doğdum ve büyüdüm. Hayatımın dönüm noktası ise 17 yaşında bir modellik yarışması olan, Elite Model Look’a katılmam oldu. Katıldığım bu yarışmadan dereceyle ayrıldım ve bir para ödülü kazandım. Buradan gelen ödül ile bana güzel sanatlar fakültesinin dünyasını yaşama olanağı sunacağını düşündüğüm Yeditepe Üniversitesi’ne Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü’ne kaydımı yaptırdım. Bu süreçte eğitim hayatımla birlikte modellik kariyerimi de yürüttüm. Miss Turkey 2002’ye katıldım ve dördüncü oldum. Akabinde 2003 yılında Almanya’da düzenlenen Top Model of The World’e katıldım ve birinci oldum. Bu şekilde mankenlik kariyerim de başlamış oldu. Bu süreçte çok yoğun çalışıyordum. Haftanın dört günü defileye çıkıyordum, ancak bu süreçte okulumu da bırakmadım. Diğer arkadaşlarımla aynı dönemde mezun olabilmek için hep çok daha fazla çalışmam gerekti. Nitekim planladığım gibi de oldu ve 2007’de Yeditepe Üniversitesi’nden mezun oldum. 2008’de ise Çukurcuma’da ilk atölyemi kurdum.
Modanın hayatınıza girişi nasıl oldu ve bu yolculuğunuz nasıl devam etti?
Aslında moda ile iç içe büyüdüm. Halam terziydi ve biraz klişe bir hikaye de olsa, ben henüz 7-8 yaşımdayken halamın kullanmadığı kumaşlardan barbie’lerime kıyafet yapardım. Belki tasarım olarak değil ama o yaşlarda işin terzilik tarafında baya bir şey görmüş oldum. Henüz 12-13 yaşımda bana sorduklarında “modacı olmak istiyorum” diyordum. Öte yandan, tek çocuk oluşumun da getirdiği bir içe kapanıklık da vardı. Ancak oldukça yaratıcı bir dünyaya sahiptim. Yalnız geçirdiğim o süreçlerde hayal dünyam çok genişledi. Şimdilerde illüstrasyon dediğimiz şeye ben, ilkokulda çizimlerimle başladım. Ardından hem üniversitede Moda ve Tekstil Tasarımı bölümünde okumam hem de modellik yapıyor oluşumla yolum tam da istediğim şekilde buraya evrildi. Türkiye’nin en ünlü modacılarının defilelerinde çıktım, yurt dışında da pek çok defilede yer aldım. Escada’nın ilk Türk mankeni oldum… Burada modellik yapıyor oluşumun da geldiğim nokta üzerinde etkisi büyük. Modelliği çok saygıdeğer bir meslek olarak görüyorum. Bunu o zamanlar fark etmesem de şu anda modellerle çalıştıkça işe ne kadar doğru bir yerden başladığımı görüyorum. Modellik geçmişim tasarımcıların dünyasını anlamak konusunda beni çok geliştirdi. Tüm bu süreçte isteğime ve çalışmama ek, şans da hep benden yana oldu. Mezun olduktan sonra 2008’de Beyoğlu’nda atölyemi kurdum. Burada işi yerinde öğrenmek için terzilerle, modelistlerle vesaire çalıştım. Ardından 2012’de İstanbul Fashion Week kapsamında ilk defilemi gerçekleştirdim.
Moda sektörüne kadın koleksiyonları ile başladığınızı biliyoruz. Peki erkek koleksiyonunu markanıza nasıl dahil oldu?
Nihan Buruk imzasıyla ilk olarak 2012’de kadın koleksiyonuyla başladım. “Adaleti Beklerken Saat Kaçtı?” isimli koleksiyonumdu ve kadına karşı şiddet temasıyla alakalı bir çalışmaydı. Ardından erkek giyiminde de potansiyelimin olduğunu fark edince o alana eğildim ve Berlin’e gittim. Orada sadece erkek koleksiyonu gösterdim. Erkek koleksiyonuna odaklanmamın nedeni ise hem pazarda erkek giyime duyulan ihtiyaç ve oradaki potansiyeldi hem de üniversitede iki yıl boyunca keyifle aldığım kostüm tarihi dersleriydi. Burada özellikle erkek kuplarıyla dönem koleksiyonlarını esnek bir şekilde harmanlayabilecek olmak çok çekici bir etkendi. Çünkü tasarımsal anlamda kadına kıyasla erkek giyimde büyük bir açık var. Özellikle globalde düşünüldüğünde erkek giyim çok büyük ve esnek bir alandı.
St NIAN Paris markası ne zaman kuruldu ve mağazanızı Paris’te açma fikri nasıl ortaya çıktı?
Aslında moda alanında 2008’den 2019’a kadar uzun bir süreyi Türkiye’de geçirdim. Burada çok fazla şey deneyimleme şansım oldu. Markamı istediğim yere getirmek için çok fazla çabaladım. İlk zamanlarda koleksiyonlarımı ve defilelerimi Nihan Buruk olarak kendi ismimle düzenledim. Ancak hayatımı modacı olarak geçirip benden sonrasında bir şeylerin noktalanmasını istemediğimi fark ettim. Tam da bu sürdürülebilir düşünceyle markamda kendi ismimi ve soy ismimi kullanmak istemedim. Bu süreçte Fransızca eğitimlerim başlamıştı, pek çok Fransız arkadaşım da vardı ve onların ismimi “Nihan” olarak telaffuz edemediklerini de görünce “Nian”a dönüştürdüm. Ancak bu ismi de başka bir markanın isim benzerliğinden dolayı Türkiye’de tescil edemedim. Bu süreçte marka adının patentini alamadığımdan farklı bir isim arayışına girdim. Koleksiyonlarımda hep sosyal temalar üzerinden ilerlediğimden ve bir konuya ışık olması adına yola çıktığımdan “aziz” anlamını taşıyan “saint” ekini de dahil etmeyi düşündüm ve marka ismimi “St NIAN ” olarak değiştirdim.
Bir markayı ve tasarımcıyı başarılı kılan pek çok dinamik var. Buradaki önemli faktörlerden biri de benim için markanın globalleşmesi ile bağlantılıydı. Oturduğum yerden yurt dışında satış yapmaktansa, gerçekten konfor alanımdan çıkıp çok daha gerçekçi bir iş yapmak istedim. Fransa’da, Paris’te; ana dilimde iletişim kurmayacağım kişilerle iletişimde oldum. Tam da burada çok sevdiğim bir söz var, “taş yerinde ağırdır.” Orada yaşayıp o dili konuştuğunda, o toplumu, o sokaklardaki insanları, olan biteni gözlemlediğinde ortaya çok daha iyi bir iş çıkıyor. Açıkçası ben burada, oturduğum yerden bir Fransız markası yaratabileceğimi düşünmedim.
St NIAN Paris olarak mağazamı açacağıma karar verdikten sonra da işin prosedür kısmı ve evrakları kaldı. Paris’e gidişim Passeport a Talon adı verilen yetenekli vizesi ile oldu. Bugüne kadar Berlin’de, Londra’da yaptığım işler bu vizeyi almamda etkili oldu. Çok ciddi bir hazırlık yaptım ve tam pandemi öncesinde vizemi aldım ve gittim. Ardından nasıl yaparım diye stratejilerimi belirleyip aksiyon aldığım kısımda ise koleksiyon yapmaya ara verdim. İşime konsantre olabilmek için 2-3 sezon defile yapmayı bıraktım. Kendimi koleksiyon üretimi kısmında geriye çektim ve yapacaklarıma konsantre oldum.
Tüm bu emeklerin ardından St NIAN mağzamı Paris’in Le Marais semtinde, çok merkezi bir yerde açtım. Musée Picasso‘nun sokağındayım. Burası çok sayıda galerilerin olduğu bir yer. Oldukça hareketli, farklı birçok sergi ve etkinliğin düzenlendiği bir sokak. Mağazam da aslında galeri gibi ve çok ferah. Burayı daima korumak istiyorum.
St NIAN Paris’in vizyonu ve hangi çizgide devam edeceği yönünü de konuşalım istiyorum. Markanızı bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Markamı bireyselden ziyade daha toplumsal bir noktada konumlandırmak istedim. Bu, bir yanıyla kendi içinde dünya sisteminin ve düzeninin yarattığı sorunları eleştiren işler yaptığım zaman bulunduğum sektör itibaritle kendi içinde bir ironi yaratıyor. Çünkü moda da popüler kültürün bir yaratımı. Ancak benim de en iyi bildiğim şey moda. Aynı şekilde, rock müziğine baktığınızda aslında popüler kültürün yaratımı olsa da sözlerinde bir derdi var. Ben de St NIAN’ı rock müziğinin kendi içindeki fraksiyonları şeklinde konumlandırdım. Markam bu ruha sahip olduğundan ironik de gözükse Dünya ve canlı için farkında olduğum birtakım konulardan ilham alıp bunu işim üzerinden toplumla paylaşabileceğimi düşündüm. Yani, burada benim tercihim bilgiyi üretime dönüştürüp paylaşmak.
Mart ayında Paris Kadın Moda Haftası’na katılmıştınız. Nasıl geçti?
Defile deprem sonrasındaki döneme geldi. Benim için çok zor ve üzücüydü. Tüm hazırlıklar çok önceden tamamlandığından ve davetiyeler gittiğinden geri çekilmem gibi bir durum söz konusu değildi ancak çok zor geçti diyebilirim.
Koleksiyonumun adı, “Kadın Tozu”ydu. Kadınların günümüzdeki hayatını tema olarak işlemiştim. Kadınlar her ne kadar “naif” bir şekilde tasvir edilse de aslında bir yönüyle oldukça güçlüler. Ataerkil dünyada kadınların ayakta kalması çok daha güç, bir yönüyle bir çeşit rekabetin içindeyiz; öte yandan da doğurganız, anne olmak isteyebiliyoruz, duygularımız, beklentilerimiz de var… Tam da buradaki zıtlığı işlemek istedim. Nitekim çok güzel geri dönüşler de aldım. Defile Paris’teydi ama İtalya’da da basın lansmanı yaptığımdan orada da çok konuşuldu. Bununla birlikte, 15 Temmuz’da alacağım ödüle de vesile oldu.
26 Haziran’da Paris Erkek Moda Haftası’nda St NIAN defileniz olacak. Heyecan ve merakla bekliyoruz. Peki koleksiyonunuz hakkında bizimle önden ne gibi şeyler paylaşabilirsiniz? Nasıl bir koleksiyon bizleri bekliyor ve nasıl bir hazırlık süreciniz oldu?
26 Haziran’da gerçekleşecek olan defile, “cesaret” ve “umut” kavramlarını sorguladığım bir iş oldu. Yeni bir dünya düzeni hayal ettim. “Adalet ve eşitlik yeniden bir insan hakkı olabilecek mi?”, “İnsan hakkını arar mı?” soruları üzerinden ilerledim. “Bu adil değil!” demenin bile tehlikeli bir durum oluşturduğu günümüz atmosferinde, adaleti ve eşitliği dikenlerle çevrili bir sarmaşık olarak betimledim. Bunu da bir ormanın içinde, dikenli gül sarmaşıkları ile hayal ettim. Bu ortamı 1950’lerin renkleri, dokusu ve desenleriyle birleştirdim. Ki o dönem de özellikle Amerika’da Hollywood ortamı ve siyahi insanlara karşı çok fazla eşitsizlik vardı. O zamanlardan günümüze gelen bu temaları görsel olarak tasarlayıp, cesaret ve umut kavramlarıyla da destekledim. William Makepeace Thackeray’in bir dörtlemesinde “cesaretin modası hiç geçmez” diye bir sözü var. Bu cümleyi okumam, cesaret kavramının altını çizmemi sağladı.
Paris Erkek Moda Haftası’nda koleksiyonun gösterimi esnasında sözlerinin size ait olduğu bir parçanın da yer alacağını duyduk. Size ilham veren sözleri ürünlerin belirli bölgelerinde de yer veriyorsunuz. Ardından bunları birleştirip bir şarkı sözü oluşturmuşsunuz. Burada size ilham veren şey neydi? Bundan sonrası için yine bu tür bir çalışmanız olacak mı?
Evet, 26 Haziran’daki defilede sözleri benim tarafımdan yazılan bir parçayla çıkacağız. Şarkının klibini çektik, Spotify’da da yayında olacak. Bu konunun çıkış noktası ise şu, aslında ben tüm defilelerimde müziğin özgün olmasına ve çok iyi müzisyenlerle çalışmaya özen göstermişimdir. Bir yandan da defile temalarımı vesaire hep ben yazıyordum ve daima epik bir dili kullanıyordum. Ardından bu dilin bir şarkı sözü olabileceğini fark ettim. “Zaten müzisyenlerle çalıştığımda da koleksiyona özel bir müzik besteleniyor, peki benim sözlerimle neden birleşmesin?” dedim. Böyle bir eser yapmışken ve teknoloji çağındayken yaptığımız işin moda endüstrisinde kısıtlı kalmasını da istemedik ve güzel bir klip çekip hem YouTube hem Spotify’da St NIAN adına paylaştık. Tabii ki çok yorucu bir süreçti. Koleksiyonu tasarlamak ve organizasyonu yapmak başlı başına yoğun bir süreçken müziğin de dahil olması daha da zorlaştırdı. Ancak bu şekilde hem çok keyif aldık hem de çok daha içimize sindi. Böylece hikaye de tamamlanmış oldu.
Gelecek içinse şu an yaptığım iş, benim en iyi bildiğim iş. Müzik ise benim çok keyif aldığım bir hobi. Şu an önceliğim ise St NIAN Paris. Ancak ileride farklı proje fikirlerim olursa, üzerinde gereken en iyi çalışmayı yaparak daha çok zaman harcayarak o işe girmeyi ve en iyi şekilde yapmayı isterim. Müzik konusunda kafamda hep bu projeyi gerçekleştirme isteğim ve fikrim olduğu için, pandemi döneminde bir süre şan eğitimleri aldım. Ancak tabii ki yeterli olmadığını ve daha fazla zaman ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Aslında her iş böyle. Emek ile başarı doğru orantılı. Bence herkes işi dışında da bir şeyler yapmalı, başka işlerle de ilgilenilmeli. Bu noktada özgür olmamız gerektiğini düşünüyorum. Kendimizi daha ifade etmemiz gereken bir dönemde olduğumuzun kanaatindeyim. Bundan sonraki projelerim için de şunu söyleyebilirim; müzik, moda ve hatta film endüstrisini dahi birleştirdiğim projelerle karşınıza gelebilirim.
Sizi araştırdığımızda aslında sizinle ilgili ulaşamadığımız, ancak kariyeriniz ile ilgili çok önemli noktalar oldu. Özellikle işiniz ile ilgili aldığınız ve yakın zamanda da alacağınızı duyduğumuz önemli ödüller var. Öncelikle tebrik ediyoruz. Bu ödülleri sizden dinlemeyi çok isteriz. Bu ödülleri hayatınızda nasıl konumlandırıyor?
Yaptığım şeyleri birilerinin görmesi, okuması ya da duyması; yani sesimi duyurabilmek, yaptığım işlerin görülmesi ve takdir edilmesi açısından beni çok motive etti ve çok daha iştahlandırdı. Zaman zaman umutsuz olduğum oldu, bir şeyler yapıyorum ancak ne zaman fark edilecek, çünkü herkes işin magazin kısmı ile ilgileniyor gibi takıldığım noktalar vardı. İşte burada aldığım ödüller beni cesaretlendirdi. Bu ödülleri veren herkese de çok teşekkür ederim. Artık yaratıcı işler yaparken korkmayacağım!