Gözlerinden yayılan enerjiyi tek bir kelimeyle tanımlamam mümkün değil; içinde birçok farklı duyguyu barındıran derin bakışları çok geçmeden bambaşka sıfatlar doğuruyor zihnimde. Güzel, çocuksu, seksi, olgun, zeki, komik, güçlü, dürüst ve hassas…Onu ayrıcalıklı kılan, kalemle çizilmişçesine kusursuz yüzünden her daim okunan mutluluk! Huzurlarınızda tüm bilinmeyenleriyle Merve Boluğur…
İlk merhabamızın üzerinden sadece birkaç gün geçmiş, hatırı sayılır anıya ortaklık etmemişken henüz, hakkında kurabileceğim onlarca cümlenin varlığı şaşırtıyor beni. Yaşadığım şehrin bilmediğim sokaklarında dolaşmak gibi onu tanımaya çalışmak; bana yıllardır hayatımdaymışçasına yakın, her jestine, mimiğine yeni anlamlar yükleyebileceğim kadar da gizemli ve sürprizli. Basmakalıp karakterlerden uzak; an geliyor, heyecanla hayallerini anlatan küçük bir kız çocuğuna dönüşüyor, dakikalar sonra ise kendimi ayakları yere basan, olgun bir kadını dinlerken buluyorum. Özel biri Merve Boluğur; fazla güzel, zeki, düşünceli, duygusal, sevimli, seksi ve esprili. Yanında kahkahalara boğulmak an meselesi! Mutlu olmak uzun vadeli bir plan değil onun için; günün her saati yüzünü güldürecek sebepler bulabiliyor. İşte tam da bu nedenlerle, New York’ta bir otelin terasında, Manhattan’ın ışıklı caddelerini ayaklarımızın altına almış, röportaja başlamak üzereyken tatlı bir heyecan var içimde. Onunla geçirdiğim zamanda hafızama kazınan özelliklerini birer izlenim olmaktan çıkartıp, hikâyesini ta en başından dinlemek için sabırsızlanıyorum, o da başlıyor anlatmaya; “Annem, babam ve erkek kardeşimle büyüdüm. Hatta hâlâ beraberiz, hâlâ evin küçük kızı gibi hissediyorum kendimi. Annem, bana bağımlılık derecesinde düşkündür.