Hedi Slimane; insanlar nasıl etkilenir ya da bir arkadaş on günde nasıl kaybedilir ba şlıkları altında cilt cilt kitap yazabilir! Yves Saint Laurent’nin kreatif direktörlüğüne getirildiği son bir yıl içinde neden olduğu tartışmalar ise saymakla bitmez… Markanın adını Saint Laurent Paris olarak değiştirmesi, ana ofisi Los Angeles’a taşıması, söz konusu ofiste sonu gelmeyen hengâmeler yaşatması, yalnızca bir deri bir kemik kadınların değil, ‘sıska’ olarak nitelendirebileceğimiz erkeklerin giyebileceği türden ‘slim fit’ çalışmalara imza atması, markanın geçmişteki tasarım anlayışına biraz da bilerek ve özellikle Hedi ağırlığı yüklemesi gibi… Üstelik moda eleştirmenleriyle ağız dalaşına girerek tansiyonu bir anda yükseltmesi de cabası. Bunun en çarpıcı örneği ise geçtiğimiz sezon; adı Catherine Deneuve, model ve muse Betty Catroux gibi isimlerle özdeşleşen Paris çıkışlı köklü bir markanın kampanyasında, Courtney Love, Marilyn Manson türevi yıldızları kullanması oldu. Fotoğraflardan birinde Love üzerindeki kürk ceketle yerde emekliyordu, diğer fotoğrafta ise yakın plan görüntülenen Manson’ın çenesinin hemen altına Slimane’ın markaya verdiği yeni ismin amblemi yerleştirilmişti; Saint Laurent Paris…
Merhum Yves Saint Laurent’nin partner’i, dolayısıyla da yaşarken en büyük destekçisi olan Pierre Bergé; “Hedi şok etmeyi seviyor ve bunu da son derece zarif bir şekilde yapıyor” diyor. Artık marka ile hiçbir hukuki bağı bulunmayan, ancak Slimane’ın kadın koleksiyonları defilelerinin onur konuğu olarak arz-ı endam eden Bergé; tasarımcının her hamlesini kıyasıya eleştirenleri yok sayarak onun Saint Laurent mirasını hak eden en doğru isim olduğunun da altını çiziyor. “Tartışmalara neden olmak ya da beklenilenin tersine hareket etme cesareti göstermek markanın kodlarında var” diyor Bergé ve ekliyor; “Tasarım kalitesi de öyle. Hedi bunların hepsini veriyor çünkü o bir sanatçı. Sanatçılar şok etmeye mecburdur.” Zaten bu da Slimane’ın en başarılı olduğu konulardan biri!
Koltuğu Stefano Pilati’den devraldığı gün bir tür darbe yapan Slimane (45), delice mi yoksa dahice mi olduğu belli olmayan vizyonuyla eleştirmenleri ve buyer’ları kendi aralarında ikiye bölmüş, farklılığı ve insanları etkileme gücü ise zaman içinde ortaya çıkmıştı. İlk iki kadın koleksiyonunu etkileyici bulmayıp, markanın geçmişini de işin içine katarak ‘incitici’ olarak niteleyenlerin sonradan kendisine övgüler yağdırması karşısında ise tasarımcı; “Kavrama yetenekleri olmayan budalalar” demişti. Aynı günlerde medya ve yazılı basında yer alan haberlerde Slimane’dan ‘anlaşılmaz fakat eşi de bulunmaz’ şeklinde haberler yapılıyordu. Sivri dili, muhalif karakteri, zeki tespitleri, nerede nasıl tepki vereceğinin belli olmaması, bazı gazetecileri ve editörleri defilelerinden men etmesi, hatta bütün ilişiğini kesmesi ise adının bir fenomene dönüşmesini sağlamıştı. Üstelik tasarımları seri bir şekilde alıcı buluyordu. Mağaza yetkilileri tükenen ürünler nedeniyle kırmızı alarma geçiyor ve acil talep listeleri gönderiyorlardı. Slimane’ın marka adına aykırı kararları ve uzlaşılması zor karakterine rağmen kısa bir süre içinde hem satış hem de tasarım kalitesi açısından bu denli başarılı olması takdire şayan. Bunu modadaki yerleşik sisteme karşı olduğunu sık sık dile getiren provokatif birinin sağlaması da ayrıca şaşırtıcı.Slimane neredeyse ‘hiç’ röportaj vermiyor. Verdiğinde de sadece ilhamını rock müzikten aldığını ve dostlarını zeki, popüler kavramları önemsemeden popüler olabilen kişiler arasından seçtiğini söylüyor. Markanın adından ‘Yves’i çıkardığında kendisini topa tutanları ise ‘aptal sevimliler’ olarak nitelendiriyor. (Bu arada yeri gelmişken hemen belirtelim; markanın yeni logosu Yves Saint Laurent’nın 1960’da yarattığı hazır giyim koleksiyonu Saint Laurent Rive Gauche’dan esinlenilerek Helvetica font ile yeniden düzenlendi. Kısacası Hedi Slimane markanın köklerinden bütüneyle kopmuş da değil.)
“Benim için önemli olan reaksiyonların olumlu ya da olumsuz olması değil, büyüklüğü” diyor ve ekliyor; “Kaldı ki, tasarımlarıma ilk etapta genellikle negatif yaklaşılır. Bunu seviyorum. Tarafsızlık çok daha kötüdür. Gün sonunda; giydiğini çıkarır, hatta çıkardığın için de rahatlarsın. Onlar sadece elbisedir ama sen başkasındır. Düşünceler her zaman giyilenden daha önde koşar.”
Hemen gelelim bir başka enteresan gerçeğe daha… Saint Laurent Paris’in son iki defilesi internette en çok izlenenler arasında ikinci sırada yer aldı. Evet; tam iki milyon izleyici ile Chanel’in hemen ardında yer alıyordu. Hâlbuki istatistiklere göre Slimane’dan önce marka ilk on arasında yer alamayacak kadar gerilemiş bir durumdaydı. Hal böyleyken; Barney’s New York geçtiğimiz sezon satışının yüzde 60’ını Saint Laurent Paris tasarımları ile yaptığını açıkladı ki bu yüzdeye 14.000 dolar değerindeki bir elbise de dâhildi. Akabinde Bergdorf Goodman; markaya özel bir kadın ve erkek departmanı kurdu. Saint Laurent Paris’i bünyesinde bulunduran PPR ise mayıs ayında Avenue Montaigne’de, hemen ardından da New York 80 Greene Street’te iki yeni mağaza açarak bu büyük başarıyı onurlandırdı.
Moda dünyasında beş yıl ömre bedel olabilir… Slimane; Pierre Bergé’nin kendisini 1996 yılında erkek koleksiyonlarını modernize etmesi için yanına almasıyla tanınmaya başladı. Dar kesimli takımları o kadar çok sevildi ki; Beat kuşağına gönderme yapan bu form onun sayesinde moda literatürüne ‘slim fit’ olarak geçti. Hedi; markanın 1999’da Gucci’ye satılması ve kreatif direktörlüğe Tom Ford’un getirilmesinin ardından Dior Homme’a geçerek hızlı yükselişini sürdürdü. Ancak mücadele de ediyordu. Tasarımcı LVMH bünyesindeki yetkililerden kendi adını taşıyan bir koleksiyon yaratmayı talep etmiş, hatta kontrolün tamamen kendisine bırakılması gerektiğini dile getirmişti. Bu ısrarı şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Bernard Arnault’yu rahatsız edince, 2007 yılında aralarında kulakta kulağa fısıldanan büyük bir tartışma yaşandı. Arnault sesini yükselterek ve herkesin içinde; “Hangi paralel evrendeysen gerçek dünyaya dön” demişti ona. Bunun üzerine istifa ederek Los Angeles’a yerleşti ve fotoğrafçılık ile ilgilenmeye başladı. Hatta kariyerinin başlangıcında ona destek olan birçok kişiyle bağlarını kopardı, arkadaşlarını eledi ki aralarında çok eski dostları da yer alıyordu. Paris’te yaşadığı dönemde aralarından su sızmayan Karl Lagerfeld dahi bu temizlikten nasibini almıştı.
Derken; Yves Saint Laurent’de Stefano Pilati’nin yerini alacağına dair söylentiler ortaya çıktı ve bir süre sonra söz konusu söylentiler; PPR’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su François-Henri Pinault tarafından doğrulandı. Hedi soğuk rüzgârlar estirdiği Paris’e sıradan bir turist gibi ekonomi sınıfında uçmayı tercih ederek döndü. Öte yandan; daha önce hiç kadın koleksiyonu hazırlamadığı için alınan bu karar, moda eleştirmenleri tarafından yerden yere vuruluyordu. Grand Palais’teki ilk defilesinden sonra gelişiminden dem vuran editör sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyordu. Hatta Lisa Armstrong The Daily Telegraph’da; “Şaşırtıcı olan koleksiyonun hiçbir şaşırtıcı yanının olmaması” diye başlayan şevk kırıcı bir makale kaleme almıştı.
Geçtiğimiz mart ayında görücüye çıkan ikinci kadın koleksiyonu ise tamamen Courtney Love’ın ‘kinderwhore’ tarzına adanmış gibiydi. 90’lara özgü baby doll elbiseleri, grunge tarzı Topshop’a yakıştıran bazı konukların hiç çekinmeden gülmesine ve daha mekânı terk etmeden fütursuzca eleştirmelerine neden olmuştu. Oysa Hedi tarafında bu değil öfkeyle karşılanmak, dikkate bile alınmadı. Tasarımcı; “Eleştirilerden çok Los Angeles’taki genç kültürle ilgileniyorum” diyordu. Tartışmaların ana noktası da buydu zaten. Saint Laurent Paris showroom’unda sergilenen tasarımların işçiliği, kesimi ve materyalleri kusursuzdu. Bir süveterin fiyatı 1500 ila 2000 dolar arasında, elbiselerin ise 1990 ila 3990 dolar arasında değişiyordu. Kısacası; lüks tüketici için bunlar doğru rakamlardı. Ancak ipek bordürlerle desteklenen moher hırkaları, kristaller ve penslerle zenginleştirilmiş tartan elbiseleri, kokteyl elbiselerine eşlik eden yün oduncu gömlekleri sokak tarzına adapte edilmişti. Tüm bu ayrıntılar, Yves Saint Laurent mirasını önemseyen eleştirmenlerin podyumda ihtişam görememesine ve içerlemesine neden oluyordu. İhtişam! Oysa Slimane’e göre bu zamanın ruhuyla şekillenen bir kavramdı. Her dönem kendi ihtişam kavramını yaratıyordu ki grunge da bakmasını bilenler için hayli ihtişamlıydı. PPR açısından ise Slimane ticari olanla moda sanatını bir araya getirerek tam istenileni veriyordu ki bu online bir hayat tarzı olan genç müşterilerle de iletişimi kuvvetlendiriyordu. Saint Laurent Paris’nin CEO’larından Paul Deneve bunu bir değişimden çok ‘onarım’ olarak nitelendiriyor. Hedi’nin satış rekorları kıran tasarımları ise alıcının eleştirmenler gibi düşünmediğini ortaya koyuyor. Peki, ya düşünselerdi? “Beni dik kafalı ve saygısız bulanlar bu riski hiç düşünmediğimi sanıyorlar” diyor ve ekliyor; “Sokaklara hiç inmedikleri, sadece lükse ve ihtişama odaklandıkları, gençleri dinlemedikleri ya da zamanın ruhunu iyi koklayamadıkları için böyle düşünmeleri doğal. Benim farkım zekâm ve o zekâ birçok şeyi gayet iyi ayırt ediyor.” Pierre Bergé ise Slimane ile kafa kafaya vererek grunge koleksiyonu Yves Saint Laurent’nin skandal yaratan, yerden yere vurulan ve merhum tasarımcının 1940’ların bitpazarlarından ilham aldığı 1971 koleksiyonu ile karşılaştırdıklarını, aralarında muhtemel reaksiyonları uzun uzun tartıştıklarını itiraf ediyor. Biz ise Yves Saint Laurent ayakta kalmayı başardıysa Hedi Slimane de mutlaka başaracaktır diyoruz. Ne de olsa o özde bir rock yıldızı.