Etkinlikler

2020’li Yıllara Hazırlanmak İçin Geleceğin Yetkinliklerini Keşfet!

2020’li yıllara adım attığımız şu dönemde, dünya yeni teknolojiler ile sürekli değişmeye devam ediyor. İş hayatı ve mesleklerde bu değişimden üzerine düşen payı alıyor. Bizlerin de geleceğe ve değişime uyum sağlamak için öne çıkan yetkinlikleri geç kalmadan geliştirmemiz gerekiyor.

Gelecekte hangi mesleklerin karşımıza çıkacağını kesin olarak bilemeyecek olsak da 2020’li yıllarda hangi alanda çalışıyor olursan ol başarılı biri olmak için öne çıkan başlıklar;

1.Büyüme zihniyeti

2. Duygusal Zekâ

3. Yaratıcı düşünce

4. Girişimcilik ruhu

5. Programlama ve Yazılım Becerileri olarak sınıflandırılıyor.

1. BÜYÜME ZİHNİYETİNE SAHİP OLMAK

Carol Dweck, Mindset: The New Psychology of Success kitabında kendini geliştirme ile ilgili iki tip yaklaşım tanımlamıştır; sabit zihniyet ve büyüme zihniyeti.

“Sabit fikirlilik” ya da “sabit zihniyet” olarak dilimize çevrilen “fixed mindset” karakterimizin, yeteneklerimizin ve zekamızın doğuştan gelen ve değiştirilemeyecek özellikler olduğunu kabullenen bir düşünce yapısını tanımlıyor. 

Sabit düşünceye (fikir) sahip bireylerin zihinlerindeki kanı şudur: “Yetenekler doğuştan gelmektedir, akıllı insanlar her zaman başarmalıdır.” Bu bakış açısını benimseyen kişiler, başarıyı zekanın doğrudan bir sonucu olarak gördüklerinden hedeflerine sadece onu koyar ve sürekli olarak başarısızlıktan kaçarlar. Bu sayede birçok konuya ön yargı ile yaklaşıp başaramayacaklarını düşündüklerinden deneme girişiminde bile bulunmazlar. Kendilerini geliştirme ve değiştirme olanağı olmadığını düşündükleri için özel ya da profesyonel hayatında sürekli “ben böyleyim” ifadesi ile gezerek kendilerini sınırlandırırlar.

Oysa asıl olan hata yapmamak değil, hatalardan gelişim alanları, dersler çıkarmak ve aynı hatayı tekrar yapmamaya odaklanmaktır. Şu bir gerçek ki hatadan korkan bir insan hiçbir şey yapamaz. Günümüzde ise Dijital dünyanın büyük markalarının yöneticilerin çoğunun söylemi ‘hata yapmaktan korkmamak.’ Büyüme Zihniyeti de tam olarak bunu söylüyor.

Büyüme (gelişme zihniyeti)’ne sahip olmak ise yeteneklerin çaba göstererek geliştirilebileceğini kabul etmektir. Çaba göstererek kendinizi geliştirebilirsiniz. Bu yaklaşım zorluklardan, mantıklı risklerden ve başarısızlıklardan yılmaz. Gelişme düşüncesine sahip insanlar, yanlış yapmaktan korkmaz, potansiyellerinin yeşermesi için zaman gerektiğini bilirler. Kendini ispat etmenin değil, geliştirmeye odaklanarak, nasıl daha iyi olabileceğinin arayışında olmak esastır. Yeteneği besleyen sürekli hiç bitmeyen merak, zorluklara meydan okumak ve bıkmadan çalışmaktır. Çünkü karşımıza çıkan bu zorluklar ve engeller sayesinde sorunları çözmek için alternatifler üretiriz, farklı düşünürüz ve bu sayede güçleniriz. Önemli başarılar kararlı bir şekilde çaba sarf etme ve sürekli öğrenmeye gerektirir. Yeteneğiniz ne olursa olsun iyi olmak için gösterdiğiniz çaba o yeteneği ateşler ve onu başarıya dönüştürür.

O yüzden büyüme odaklı zihniyetin en önemli faydası, başka insanların onayını beklemek, hatadan korkmaktan çok öğrenmeye ve kendimizi geliştirmeye odaklanmamız.

Büyüme zihniyeti sahip olmak, sınavından düşük not aldığın bir derse çalışmayı bırakmaman, projende yaptığın bir denemede başarılı sonuç alamayınca hemen pes etmemen, yaptığın en ufak bir hatada hemen kendine sinirlenmemendir.

Büyüme düşüncesine sahip olmanın sağladığı kazanç nedir?

Bu yaklaşıma sahip insanlar bu durumdan kendilerine yönelik olumsuz etiketleme yapmıyor ve olumsuz yargı çıkarmıyorlar. Bu yaklaşım hem kendimizle hem çevremizle olan ilişkilerimizde dengeyi, hayatla barışık olmamızı sağlıyor ve gerçek anlamda hayat kalitemizi artırıyor.


Sabitlenmiş düşünce tarzının başarısızlıklar karşısında kullandığı diğer yol ise başarısızlık sonrası birilerin suçlu ilan etme ve bahaneler üretmedir. Efsanevi basketbol çalıştırıcısı John Wooden başkalarına suçlamaya başlayana kadar başarısız olunmadığını söyler. Yani demek istediği yaptığınız hataları inkâr edene kadar hatalardan ders alma süreci içinde bulunabilirsiniz. Koşulların olumsuzluğuna takılıp kalmaktansa koşullara rağmen çalışmayı kabullenmek daha büyük ve daha tatmin edici başarılar getirir. Hayallerinizi gerçekleştirmek için bahaneleri olumsuzlukları bertaraf etmek onları görmezden gelmek ve böylece kendinize olumlu koşullar yaratmanız gerekiyor. Güçlü olmak dayanmayı, direnmeyi, sebat etmeyi aynı zamanda yeniden başlama cesaretini de gösterebilmektir. Bahaneleri hayallerinden büyük olanları asla hayallerine kavuşamazlar.

2. DUYGUSAL ZEKA

Duygusal Zekâ kişinin hem kendi duygularını anlaması ve akıllıca kullanması hem de başkalarına ait duygularını anlamasıdır. Bu kavram ilk kez 1985 yılında Wayne Leon Payne isimli Amerikalı bir öğrencinin tezinde yer almıştır. Ardından da 1990 yılında John D. Mayer ve Peter Salovey tarafından duygusal zekâ; “kişinin hem kendisinin hem de başkalarının duygularını izlemek, duygulardaki ayrımı yapabilmek, bu bilgilerle düşünce ve davranışlara yön verebilmek yetisine sahip olabilmek” olarak açıklanmıştır.

Bu konuda dikkat çeken isimlerden bir diğeri de duygusal zekâ üzerine yazdığı kitaplarıyla tanınan Amerikalı psikolog ve danışman Daniel Goleman’dır. 12 yıl boyunca The New York Times için bilimsel makaleler (beyin ve davranış bilimleri üzerine) yazan Goleman ise 1995 yılında duygusal zekayı; “ruh halini kontrol edebilme, dürtülere hâkim olup tatmini erteleyebilme, zorluklar karşısında yola devam edebilme, kendini başkasının yerine koyup olaylara onun bakış açısından bakabilme, düşünceleri yönetebilme” olarak tanımlamıştır.

Duygusal Zekâ, son yıllarda Entellektüel Zekâ ile daha sık birlikte anılmaya başladı. Harvard Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre okul başarısının Entellektüel Zekâ ile bağlantılı iken, hayattaki başarıda Duygusal Zeka’nın rolü daha yüksek olduğunu göstermiştir. Okulda yüksek başarıya sahip olup, iş dünyasında aynı performasın sergilenemeyişinin sebebi, kişilerin kendilerini doğru tanımamaları, yanlış hedefler seçmeli ve bu uğurda çabalarken maalesef enerjilerini boşa harcamalarıdır. Bir diğer sebepte insan ilişkilerinde öfke, kızgınlık veya sinirlenme gibi duyguları direk eyleme çevirmeleri sebebiyle çoğu zaman istemedikleri sorunlar ile karşılaşmalarıdır. Öfke yönetimi özellikle iş hayatında uygulanmazsa çok büyük pişmanlıklara sebebiyet verebilir. Mesai arkadaşlarınızla veya yöneticileriniz ile diyaloğunuzun bozulması kariyerinizi ciddi anlamda tehlikeye atabilir.

Düşünme tarzımız hayatımızı etkileyen en büyük etkendir. Olumlu düşüncenin hayatımıza sağladığı katkıların hastalıkları yenmekten, kariyer basamaklarını tırmanmaya kadar pek çok getirisi olduğu biliniyor. Beynimizi bir bilgisayara düşüncelerimizi de bu bilgisayardaki bir yazılıma benzetebiliriz. Bilgisayarda çalışırken işimize yarayacak yazılımları ve programları yükleriz. Lazım olmayan programlar ve yazılımlar sadece boşuna yer kaplar ve bilgisayarın yavaşlamasına ve performansının düşmesine neden olur. Bilgisayarın performansını olumsuz etkileyen bir diğer problemde virüs programlarıdır. Gereksiz yazılımlara benzer şekilde onlarda bilgisayarın doğru çalışmasını engeller, verimini düşürürler. Aynen bu örnekte olduğu gibi kafamızın içindeki beynimiz içinde aynı işlemi uygulayabilmeliyiz.  Aynı şeyi düşüncelerimizi olumlu yönde programlamak yani onları olumlu yönde şekillendirmek içinde yapabiliriz. Engellerini kaldırarak, düşüncelerini yaşamına canlılık veren yeni bir bakışla değiştiren yeni bir program harika olmaz mı?


Olumsuz düşünceleri yönetebilme yeteneği duygusal zekâ ile doğrudan ilişkilidir. Böyle bir durum ile karşısında yapılması gereken negatif düşüncelerin hiçbir faydası olmayacağını kendi kendine tekrarlamak. Onları zihinden uzaklaştırarak yerine olumlu düşünceleri koymak. Benzer şekilde hayatta karşılaştığın küçük veya büyük aksilikler karşısında modunu düşürmek yerine dirayetini koruman gerekir. Olumsuz düşüncelere bir diğer örnekte herhangi bir aksilik durumunda akla hemen olumsuz olasılıkları getirmektir. Bir yakınınıza ulaşamadığınızda şarjının bitmiş olması ihtimalini düşünmek yerine kesin bir şey oldu, telefonu çalındı gibi düşüncelerle zihni bloke etmeyin. Böyle davranılan anları farkederek kendini olumlu ihtimallere yönlendirmeyi denemeliyiz.  

3. YARATICI DÜŞÜNCE

Yaratıcılık uygarlıkların başlangıç tarihi kadar eskidir. İnsanlık tarihi geçmişinden bugüne bir yaratıcı düşünme serüveninden geçmiştir ve halen geçmektedir. Yaratıcılık için ise hayal gücümüz sahip olduğumuz en güçlü aracımızdır. Tekerlek, balta ve ateşe kavuşmamızdan tutun da bugünün son teknoloji akıllı sistemlerinin, uzay çalışmalarının hepsi yaratıcı düşünce dediğimiz kıvılcımın, beyin ışıklanmasının sonucudur. “Yaratıcılık insanın içindeki fazla enerjinin kullanılmasıdır.” Demiştir Arthur Kessler. İlaveten Carl Sagan’ın ‘Bir yerde, olağanüstü bir şey keşfedilmeyi bekliyor.’ sözü de çok sevdiğim bir söz. Keşiflerin biz görene, fark edene kadar bizi beklediğini vurguluyor. Yaratıcı düşünme, beynimizin doğasında var olan ve hepimizin zaman zaman çıktığı bir keşif yolculuğudur. Karşılaştığınız sorunlarla baş edebilmek için yaratıcılığınız ile farklı çözümler bulmak ve bu çözümleri doğru analiz ederek hayata geçirmek için ihtiyacınız olan becerilerdir.

Bireysel anlamda yaratıcılığı reddetmemek, illa ben yaratıcı değilim, benden bir şey çıkmaz dememek gerekiyor. Hiç düşündün mü? Ya şu an kendinde keşfettiğinden veya keşfetmediğinden çok daha fazla yeteneklere sahipsen? O zaman hemen çocukluk yıllarını hatırlamakta fayda var. Hepimiz o yaşlarda inanılmaz yaratıcıydık. Hem konuşmalarımızda hem eylemlerimizde. Çünkü zihnimizde hiçbir sınırlama olmadan gerçekten özgürce düşünürdük.  

Seni yaratıcılığa sevk edecek, zihnindeki düşünceleri sorgulamadan ve yargılamadan serbest bırakabileceğin çevresel faktörler nelerdir?

Farklı kavramları birbiri ile ilişkilendirebileceğin, konsantre olabileceğin bir yer nasıl olabilir.

Müzik mi? Sessizlik mi?

Salaş bir ortam mı, düzenlilik mi?

Nasıl objeler olmalı, hayatta sana ilham veren olaylar neler?

Doğru atmosferi yaratmak için hayal gücünü tetikleyici ve tüm duyularına hitap edecek tablolar, görseller, anı nesneleri, dokular veya eşyaları bu alanda bulundur ama karamsar ve iç karartıcı her şeyden kaçın.

Neden böyle bir şey tavsiye ediyorum? Serbest düşünce akışının gerçekleştiği aktiviteler yaratıcılığın ve hayal gücünün geliştirilmesinde fayda sağlar ve ayrıca bir problemi çözme becerisini de geliştirir.

Çünkü yaratıcılığı tetikleyici uyarıcılara örnek olarak ünlü yönetmen Francis Ford Coppola The Godfather filminin çekimlerinde setleri oyuncuların o dönemin atmosferini yaşayabilecekleri bir kıyafet ve aksesuarlarla doldurmuştu. Bu yaratıcılığı tetikleyici unsurlar oyunculara dönem atmosferinin bir nevi bir simülasyonunu yaşatıyordu.

4. Girişimcilik Ruhunu Devreye Almak

Girişimcilik, yaratıcı düşüncenin de desteği ile gelecekte önem kazanacak alanlar arasında yer alıyor. Günün birinde ister kendi işini kurmayı düşün ister kurumsal bir şirkette çalış her ikisinde de mantık aynı gerçekten işlerliği olan fayda sağlayabilecek iş fikirleri ve modelleri geliştirebilmek. Girişimcilik zihniyeti, başkalarının baktığı ama göremediği, iş fırsatlarını “sezip-algılayıp”, bunları birer “iş fikrine” dönüştürme istek ve enerjisidir. 

Girişimci olmadan önce kendini doğru tanıman, kitabın başında bahsettiğim güçlü yönlerini ve önceki başlıklardaki geliştirmesi gereken yönlerini doğru tespit etmesi gerekir. Jim Rohn bu konu ile ilgili ‘’Ya hayallerinizi değiştirmelisiniz ya da becerilerinizi büyütmelisiniz’’ demiştir. Bu sebeple girişimci kuracağı işe dair kendisinin bilgisi olmalı, gerekli yeteneklerini geliştirmeli ve ekibini yapacağı işi bilen kişilerden seçmelidir. Bu maddeye kadar olan başlıklar iş hayatında ve sosyal hayatta da başarılı olmaya katkı sağlasa da girişimcilikte olmazsa olmazdır.

Bir iş fikri bulmak girişimciliğin ilk adımıdır.  Girişimcilerin başarılı olabileceklerine inandıkları, yetenekleri, bilgi ve beceri düzeylerine uygun sahip olduğunu düşündükleri ve uygulamaya karar verdikleri fikirlere iş fikri denir. Burada yapmak istediğiniz iş ile ilgili fırsatları yakalayabilmek ve bunları doğru şekilde değerlendirebilmek de başarılı olmanız için oldukça önemlidir. Potansiyel müşterilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir iş konsepti yaratmak, ilgi çeken, fayda ve çözüm sunan fikir, ürünler veya hizmetler düşünmektir.

5. PROGRAMLAMA VE YAZILIM BECERİLERİNİ GELİŞTİRMEK  

Herkes illa yazılım öğrenmeli diye bir şey kesinlikle yok ama dijital çağda programlama ve yazılım alanında gelişim sağlamak için büyük önem taşıyor.

Bu konuyu yabancı dil öğrenmek gibi düşünebilirsin. Eğer kendini bu alanda geliştirmek istiyorsan üzerinde ne kadar çok zaman harcar ve kullanırsan o oranda gelişim ve ilerleme sağlarsın. Yazılım öğrenmek belki başlarda işinin bir parçası olmayabilir ama gelecek için kendine yapabileceğin en güzel yatırımlardan biri olacağını söyleyebilirim.

Yazılıma geçmeden önce grafik tasarım programlarını öğrenmenin özellikle sosyal medya paylaşımları için faydalı olacağı bir gerçek. Photosop, Corel Draw ve Illustrator gibi programları kullanmayı öğrenmen birçok alanda katkı sağlayabilir.

Yazılım bir bilgisayarı belirli işlevleri yerine getirmek üzere yöneten, bilgisayara ne yapacağını söyleyen, kodlanmış komutlar dizisidir. Aynen bir çocuğa sıfırdan yeni bir şey öğretir gibi, ona izlemesi gereken yolları anlatır gibi kullandığın cihaza A’dan Z’ye yapması gerekenleri komutlar olarak vermen gerekiyor. İşte bu mantıklı sıralama ve anlatma biçimleri toplamına algoritma adını veriliyor. Yazılım konusu oldukça geniş bir alandır ve farklı alanlara göre birçok yazılım dili vardır.

Kodlamaya ilk başlayanlar için başta her şeyin karmaşık gelmesi normal. Zaman geçtikçe ve alıştıkça gerçekten keyifli olduğunu göreceksin. Önemli olan en başlardan beri söylediğim şekilde gerçekten istiyorsan başlaman. Özellikle yeni başlayacaksan kendine günün en verimli ve sabrının yüksek olduğu bir saatini seçmeni öneririm.

Ecehan Ersöz, MSc, MBA

Hanersman Yönetim Danışmanlığı Araştırma ve Pazarlama Hizmetleri Kurucusu