Röportaj

“ROMANTİĞİM VE KÜÇÜK SÜRPRİZLERİ SEVİYORUM”

Sosyal ağlarda çok aktif değilsiniz. Bu bilinçli bir tercih mi? Fazla keyif aldığımı söyleyemem, zaten öyle bir zamanım da yok. Sette sıkıldığım zamanlar bazen Twitter’a göz atıyorum neler olup bitiyor diye. Görüyorum ki 7/24 orada yaşayan insanlar var, düşünsenize 68 bin tweet atan var! Bu bir yaşam şekli… Ben tercih etmiyorum. Biraz da yazılanları şişirme buluyorum, körlerle sağırlar birbirini ağırlar durumu da söz konusu sanırım. Öte yandan haberleşmek, fikirleri paylaşmak, hatta rahatlamak adına da önemli bir platform. Sadece laf yetiştirmek ya da yerli yersiz imada bulunmak isteyenleri bir köşeye ayırmak gerekiyor belki de… Peki, insan davranışları ve psikolojisini gözlemlemek zorunda olan bir oyuncu için besleyici bir mecra mıdır Twitter yoksa gerçekçi bulmuyor musunuz? Hiç gerçekçi bulmuyorum. Yazılanları da öyle. Galeyana gelinerek yazılan şeyler de var. Gerçekten kendi düşünceleri mi yoksa öfkeyle mi, bir anda mı yazıldılar emin olamıyorsunuz. Kaldı ki o insanların hiçbirini tanımıyorum, kim olduklarını bilmiyorum, nasıl bir eğitimden geçtiklerini de öyle. Kitap karıştırıp da mı yazdılar, gerçekten yazdıkları hakkında deneyimleri, birikimleri var mı hiçbir fikrim yok. Açıkçası dokunmadığım, gözünün içine bakmadığım insanların da düşüncelerini ciddiye almıyorum. Bu ülkede oyuncu olmak hem kolay hem de çok zor. Fiziksel görünümünüz, ses tonununuz sizin için büyük bir avantaj olmalı. Bahsettiklerim televizyonda da, sinemada da aranan unsurlardır çünkü. Peki, hiç dezavantaja dönüştükleri oldu mu? Dezavantajları var tabii ki. Hiç kimse sabah aynaya baktığı zaman; ‘Bugün yine çok hoşum’ demez. Derse bir sorun vardır. Evet; eli yüzü düzgün biriyim ama çok yakışıklı da değilim. Bir kere ne kadar iyi oynarsanız oynayın özellikle sinemada fiziksel açıdan tipik bir görünüme sahip olanlar daha avantajlıdır. Hollywood’da da böyle bu, yakışıklı aktörler ender olarak ödül alır. Matthew McConaughey’e yeni verdiler. Brad Pitt ise bana göre şimdiye kadar onlarca ödül almalıydı. 12 Maymun’la vermediler bunu anlayabilirim ama Yedi’yle, Dövüş Kulübü’yle nasıl vermezler? Tom Cruise’a da öyle… Manolya’da çok başarılıydı örneğin. Gelen rollerde de sıkıntı olabilir mi? Hep belli tarzda roller mi teklif ediliyor acaba? Böyle klişe bir durum var mı gerçekten? O durumu kırmak için uğraşıyorum. Cennet filminde psikozlu bir çocuğu oynadım, Son dizisinde ise bir katili canlandırdım. Ancak genellikle jön roller geliyor. Oyunculuk tipolojiyle de alakalıdır. Bana sokak çöpçüsünü oynatmak imkânsız değildir belki ama zordur, nasıl yapacaksınız bunu? Keşke bana da Ahmet Uğurlu’nun Tabutta Röveşata filmindeki gibi bir rol gelse, çok oynamak isterim ama hangi yapımcının aklına gelir ki o rolü bana vermek? Ancak mutsuz da değilim; ‘Zor durumdayım, keşke eli yüzü düzgün biri olmasaydım, hep farklı roller oynasaydım’ da demiyorum. Hatta; ‘Neden bu yaşlarda oynamayayım ki’ diyebiliyorum. 50’li yaşlarımda kimse bana gelip; ‘Hadi kalk gel, sen bizim filmimizin jönüsün’ demeyecek. ‘Bir jönümüz var, onun babasını oynar mısın?’ diyecekler. O yüzden bu yaşlarımın da tadını çıkarmalıyım. İnternete adınızı yazdığımda son on yıllık aşk hayatınız, nerede neler yaptığınız, oyunlarınız, kısacası her şeyiniz ortaya döküldü. Bu durum insanı çıplak bırakmıyor mu? Yoksa zamanla etrafındaki kabuk sertleşiyor mu? Böyle yaşamak hiç kolay değil tabii… Zor! En azından bana hiçbir zaman eğlenceli gelmedi çünkü özgürlüğüne düşkün bir erkeğim ve son on yıldır bir şekilde her hareketime dikkat etmek zorunda kalıyorum. İstediğim arkadaşımla, istediğim zaman dışarı çıkamıyorum, kız arkadaşımla bir cafe’de oturup kahve içemiyorum örneğin. Gizli bir yere gitmeye kalktığınızda da orada olan biri ya da birileri hemen haber veriyor. engin-altan-duzyatan