Röportaj

“ROMANTİĞİM VE KÜÇÜK SÜRPRİZLERİ SEVİYORUM”

Reyting sonuçları nedeniyle dizilerin kaderi de epey sıkıntıya girdi. Tutan işler çok az. Bu durum bir değişikliğe gitmenize neden olabilir mi yoksa gelecek yıl yapacağınız işler belli mi? Gelecek yıl yapacağım işleri henüz netleştirmedim. Ben hiçbir zaman kariyer programlaması yapmadım ama bu üzerine düşünmüyorum anlamına da gelmiyor. Bence televizyonun bir silkelenmesi gerekiyordu. ‘Televizyon’ dediğimiz olgu, eğitici de olmak zorunda. Son beş, on yıldır haftanın beş günü sadece dizi yayınlayan kanallar var ki; bir kanalın bütün gece dizi yayınlaması hiç akıl karı değil. Bu çok büyük bir problem. Sanatın bir görevi de eğitmek, seviyeyi yukarı çekmektir. Buna televizyon kanalları, yapım şirketleri de destek olmalı. Aslında televizyon, ülkemizdeki insanların maddi durumları göz önünde bulundurulduğunda ulaşabildikleri ücretsiz bir eğlence. İnsanları eğlendirmekle onları eğitmek arasında da bir paradoks var. Belki de ikisinin bir arada olduğu projeler yapılmalı, sizce de öyle değil mi? Bahsetmeye çalıştığım da bu aslında. Antik Yunan’dan itibaren devlet denen sistem; halkı olup bitenlerden uzaklaştırmak için belli yöntemler geliştirmiş. Antik Yunan’da bu tiyatro yoluyla ilerlemiş, Roma’da gladyatör dövüşleri yoluyla, Ortaçağ’da kiliseyle… Aydınlanma Çağı’nda dahi vardır bu. Sonra futbol diye bir şey ortaya çıkmış, Türkiye’de de futbol ve diziler insanları devlet işlerinden uzaklaştırıyor. Bu dünyanın her yerinde uygulanan bilinçli bir sistem aslında. Fakat bu durum bir nebze de olsa kırıldı sanki. İlk başlarda fazla ciddiye alınmayan sosyal ağlar örgütlenmeyi de sağladı. En azından olup bitenlerin farkına varabilmek için önemli bir platform oluşturuyorlar. Bu durum sizce de bir şeylerin değişebileceği anlamına gelmiyor mu? Yeni nesil çok iyi geliyor. Bizden daha farklı bir bakış açısına sahipler. Gayet zeki, duyarlı, zehir gibi bir alt jenerasyon var. Umarım ellerindeki imkânları kullanırlar ve daha iyi bir yaşam sağlarlar kendilerine.