Tekrar kulübe girdim ve sabaha kadar dans ettim. Ertesi günümü aslında kaybolan bir kültür ve derin bir tarihe sahip olan Lubunca’yı öğrenmeye ayırdım. Lubunca, etimolojik olarak Romanca’dan türese de, sahip olduğu kelimelerle neredeyse her dile ev sahipliği yapıyor. İçinde Ermenice’den Fransızca’ya kadar birçok dilin izleri var. Tarihi 17. yüzyıla dayanan ve Osmanlı zamanında oldukça etkin olan olağanüstü bir jargondan bahsediyoruz. Çoğu araştırmacı bu dili bir kültür mirası olarak nitelendiriyor. Varoluşu, Osmanlı dönemindeki eşcinsellerin gizli kalmak için kullandığı ve toplumdan kendilerini korurken, ayrışabilmeleri gibi nedenlere bağlanıyor. Bu konuda yazılı bir kaynak bulmak çok zor. Yüksek lisans tezini Lubunca üzerine yapan Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edibiyatı Öğretim Görevlisi Nicholas Kontovas, bu dilin 17. ve 18. yüzyılda köçek ve tellaklar arasında çok kullanıldığını belirtiyor. Daha sonra bu topluluk arasında yer alan gey ve transseksüeller tarafından daha da genişletildiği de ekliyor. Lubunca’ya sadece ‘erkek eşcinsellerin kullandığı jargon’ demek yanlış olur. Şu an LGBT jargonu sayılıyor fakat en çok travestiler ve transseksüeller tarafından kullanıyor. Travestiler polisten kaçmak (“Kaçın, paparonlar/polisler geliyor!”) ve korunmak için kendi aralarında bu dili konuşuyor. Fakat polislerin de artık bu dili çözdüklerini düşünüp endişe duyuyorlar. Yine Kontovas’ın belirttiği üzere, Lubunca’ya jargon denmesinin sebebi ise bir gruba ait olması. Yani düşünüldüğü gibi bu bir diyalekt (bir dilin coğrafyaya göre farklı konuşulması) değil. Bu jargon Yunanistan’da Kaliarda ve İngiltere’de Polari gibi kelimelerle adlandırılıyor.