Birkaç ay sonra da 30 yaşınıza basacaksınız. Neler hissediyorsunuz?
Yaş aldıkça kendimi çok daha iyi hissettiğimi fark ediyorum. Gerek fiziksel gerekse manevi olarak… O kadar sakin ve huzurluyum ki artık. 30 yaşıma basacak olmam hiç korkutmuyor beni bu yüzden. 25 yaşıma dönmek istemezdim örneğin çünkü o yaşlarda kafamda bir sürü soru işareti vardı. Onları da atlattım artık.
Bir gün mutlaka gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı?
Benim her an her şeye merak sarabilecek bir yapım var. Karşıma çıkan ve deneme fırsatım olan her ne varsa asla geri çevirmem. Mesela at binmeyi çok seveceğimi düşünmüştüm ama o kadar büyük ki at insan ürküyor, üstelik Birkan’la aynı zamanda başlamıştık derslere. O şu anda çok iyi biniyor. Bense; ‘Bana göre değilmiş’ diye bıraktım. Yapmak istemediklerimi daha iyi ayırt edebiliyorum artık. Kendimi tekrarlamak da istemiyorum.
Oyunculuk anlayışınız nasıl? Bir karakteri benimsemek, oturtmak adına neler yapıyorsunuz?
Önce kendimi yerine koyarak anlamaya çalışıyorum. Kötü biriyse neden kötü olduğunu keşfedip, ona hak vermeyi istiyorum. Eğer hak verebiliyorsanız, oynayabiliyorsiniz de. Hak vermediğim bir karakteri oynamakta çok güçlük çekerim.
Diyelim ki sizinle hiç örtüşmeyen bir karakteri oynayacaksınız, nasıl benimser ve yansıtırsınız?
Bana benzemeyen bir karakteri oynamam çok daha kolay çünkü ne kadar uzaksa o kadar anlaşılabilir hale gelir. Daha objektif yaklaşabiliyorum o zaman. Zaten insan kendine çok benzeyen birini nasıl oynayabilir ki! Kendinize uzak ve farklı bir karakteri okurken gözünüzün önüne bir hal, bir tavır gelir, belki de o üç, beş kişinin birleşimidir.
Bugüne dek yer aldığınız projelerde sizi en etkileyen sahne hangisi olmuştu?
Kayıp dizisinde canlandırdığım karakterin bebeğinin doğumda ölmesi, bu haberi aldığı an… Hayatımda daha önce hiç yaşamadığım ya da çevremde hiç şahit olmadığım bir olay anlatılıyorsa o sahnede daha mutlu oluyorum. Benim gerçeğimle alakası olmayan sahneleri oynamayı çok seviyorum. O zaman başka türlü bir adrenalin salgılıyorsunuz. Sonuna kadar inanmak zorunda kalıyorsunuz ki vücudunuz doğru tepki versin. Yönetmenim Deniz hep; “Bir oyuncunun başına gelebilecek en kötü şey bir şoför gibi arafta kalmaktır” der. Aklıma hep bu söz geliyor, arafta kalan şoförün durumunu kestirebilirsiniz. (Gülüyor )