BÜSTİYER: H&M, PANTOLON: LUG VON SIGA/ GIZIA GATE, KÜPE: VINTAGE İSTANBUL, AYAKKABI: PRADA
Şu ana kadar hakkında duyduğun en saçma haber nedir?
İki yaz önce oturduğum apartmanda yüksek sesli müzikli partiler yaptığım için apartman sakinleri beni kovmak üzere imza toplamış. Oysa ki, o sırada uzun bir yaz tatilindeydim. Evde bile değildim. Apartman yönetimi bu haber yüzünden çok üzülmüştü ama ben çok gülmüştüm.
Oyunculuğa başladığında buraya kadar geleceğini düşünmüş müydün? Küçükken bir hayalin var mıydı bununla ilgili?
Oyuncu olmak istediğimi biliyordum. Ama bunun için yeterli sabra, güce, disipline, yeteneğe, şansa sahip miydim onu tartamıyordum kafamda. Çabayla, zorla, ittirerek olmasındansa doğal olarak gelişmesi önemliydi benim için. Sinema ya da dizi teklifleri olmasaydı ben büyük ihtimalle bir işte çalışıp hobi olarak devam edecektim. Kurslara gidecektim, doğaçlama yapacaktım… Ya da yurt dışına çıkacaktım. Hayallerimden biri de buydu. Üniversite bittikten sonra Emre’nin yanına gitmeyi planlıyordum. Oyunculuk için maddi, manevi dayanabildiğim kadar orada bir şeyler yapayım sonra dönerim diye düşünüyordum. Ama hayat yüzüme güldü. Böyle bir ülkede, böyle bir meslekle para kazanıyorum ve gururla, onurla işimi yapıyorum. Ne birine bir borcum var, ne de birine bir sözüm var. Tamamen kendi ayaklarımın üstünde durarak, profesyonel desteklerle gitmek istediğim yere yavaş yavaş gidiyorum. Bizim mesleğin güzelliği o aslında; gitmek istediğin bir nokta yok. Ben 60 yaşında hâlâ oyunculuk yapabilmek istiyorum. Kendime iyi bakmam lazım, sağlıklı yaşamam lazım, para biriktirmem lazım. 60 yaşında zorunluluktan değil de, tercihen oyunculuk yapmak isterim.
Peki, nasıl bir çocukluk geçirdin?
Şu anda bulunduğum hâlimi, kafa yapımı tamamen aileme borçluyum, diyebilirim. İstanbul’da büyüdüm. Bahçeli bir evimiz vardı, elim çamurdan çıkmazdı. Gebze’de bir çiftliğimiz var, her hafta sonu oraya giderdik. Oradaki bütün ağaçları beraber diktik. Doğayla olan ilişkim aslında oradan geliyor. Bizim evde yalan söylenmez. Ceza alacağını bilsen bile doğruyu söylersin. Öyle büyütüldüm ben.
Annen ve baban ne iş yapıyor?
Annem emekli İngilizce öğretmeni, babam da yayıncılık yapıyor. Ama babam kadar çalışıp da seyahat eden bir insan tanımıyorum. 18 yaşında otostopla seyahat etmeye başlamış. Bir tane dünya haritası var, gittiği ülkelere iğne takıyor. Bütün ülkeleri geziyor. Hayat tarzı olarak kendime rol model aldığım kişi kesinlikle babam. Hep şunu söyler; ”Hayatta hep bir hobin olacak, yapmaktan keyif aldığın bir şey olmalı.” Ben çok şanslıyım ki, bu benim işim. Onun dışında da çok hobim var. Bu nasihatler hep babamdan duyduklarım. İnsan ilişkilerinde de öyleyimdir. Biriyle tanıştığımda onu hep 100’le başlatırım. İyi bir şey yaparsa 100’de kalır, kötü bir şey yaparsa gider. Ben insanlara hemen güvenirim, hemen yakınlaşırım ama artık yaşla birlikte kim yüzde yüzü hak ediyor ya da etmiyor onu anlıyorsun.
Sürekli bir şey öğreniyorsun ve sıkılmıyorsun yaşamaktan. Hiç unutmuyorum Melekler Korusun’un bir sahnesinde ağlamam lazım ama gözyaşım bitmiş. Çünkü her bölümde en az on kez ağlıyorum. Hümeyra ”Kötü şeyleri düşün, kötü bir anını düşün, duygu bankana geri dön” dedi. Ben de ”hiç kötü bir şey yaşamadım ki” dedim. ”Peki, bu hayatta seni ne üzüyor” diye sordu. ”Hayvanlara işkence yapılması” dedim. “Tamam, o zaman hayvanlara işkence yapılan anları düşün” dedi. Arka arkaya hayatımla ilgili krizler yaşadım ve her krizde Hümeyra’nın o lafı aklıma geldi. “At cebe, duygu bankasına yatır…” Yaşadığım her minik olay şu anda benim cebimde işlenmemiş taş gibi duruyor. Çok müteşekkirim bunların hepsini yaşadığım için. İyi ki yaşamışım, geri dönsem hiçbirini değiştirmem. Hepsi bugün bana huzur veriyor. Kusursuzluğu sevmiyorum.