Anaslide

“ÂŞIKKEN ÇOK ENERJİK OLUYORUM”

TÜM KIYAFETLER: RED VALENTINO/ BEYMEN, BİLEZİK VE KÜPE: VINTAGE İSTANBUL

  Fi’deki performansın çok konuşuldu. Sence dizi internette yayınlanmasaydı bu kadar ses getirecek düzeyde olur muydu? Proje sana nasıl geldi? Biraz bahseder misin Fi’den? Proje, Ay Yapım’dan geldi. Berrak’tan zaten duyuyordum. Çok yakın arkadaşım olduğu için onun heyecanını, proje surecini dinliyordum ve sektör adına çok seviniyordum. Ben konuk oyuncu olduğum için daha çok misafirlik yaptım. Bir projede yer aldığımda onu genellikle çok sahiplenirim. Fi, her şeyden önce çok cesur bir iş oldu. Benim sektör adına bu noktadaki tek endişem, internet dizilerinin sadece cesaretle ilgili olması. Cesaret konusundan önce en önemli şey hikâye olmalı. Fi yayınlanmadan önce Masum dizisini izlemiştim. Nur Sürer’le daha önce Tatar Ramazan’da birlikte rol almıştık. Masum’da resmen oyunculuk dersi vermiş. Başa dönüp dönüp izlemek istedim. Sonra PuhuTV’den ve Ay Yapım’dan teklif gelince, görüşmeye direkt kabul etmek üzere gittim. Rolün ne olduğunu bilmeden “Tamam” diyerek içeri girmek istedim. Dizideki insanları sektörden tanıyordum fakat daha önce hiç birlikte çalışmamıştım. Çok keyifli bir set oldu benim için. Herkes son derece profesyonel…   Genellikle aile dizilerinde oynuyorsun. Bu imajın yıkılmasından korktun mu? Bunu kırmak oyunculuk adına o kadar değerli ki, hiç korkmadım. Tam tersi bu durum beni çok heyecanlandırdı. Çünkü en sevmediğim şeylerden biri etiketlendirme durumu.   Özellikle sosyal medyanın bu kadar hayatımızda olmasıyla birlikte herkes, herkesi rahatlıkla eleştirebileceğini sanıyor. Yargılamalar da var… Kesinlikle var. Ama eğer attığın adımdan eminsen, gelen laflara kulağını tıkayabiliyorsun. Oyunculukta dokuz yılım geride kaldı ve bu yolu yavaş yavaş yürüdüm. Attığım her adımın bana ne katacağını, benden ne götüreceğini düşünerek bu yola devam ettim. Genellikle kurduğum profesyonel ekiple hareket ediyorum. Aileme, arkadaşlarıma da danışıyorum. Tabii ki, arada krizler çıkıyor fakat bunu da yönetebiliyoruz. Bu krizler seni güçlendiriyor, kabuğunu sertleştiriyor. Ama içinde o yumuşak hâlini koruyup bunu kamera önünde yansıtabiliyorsan izleyici seni görüyor ve anlıyor. Bir taraftan bizler de büyüyoruz. Ben de seyircinin tanıdığı 22 yaşındaki Özge değilim artık. Ben de değişiyorum, mesleki kararlarım, düşüncelerim de… Mesela Aşk Yeniden’de bir anneyi oynadım. Sonra Fi’deki rolüm için insanlar “Neden bu imajı bozdu ki?” diyebilir. Bunun yanında birçok insan da “Helal olsun. Kıza bak, onu da yapıyor, bunu da…” diye düşünebilir. Ben işte o geniş yelpazeyi görmeyi daha çok seviyorum.   PuhuTV, BluTV, NetFlix derken sence bir zaman sonra dizi projeleri televizyondan çok internete döner mi? Ben açıkçası Türkiye’de dizi sektörünün çok da internete kayacağını düşünmüyorum. Şu anda buz dağının tepesi kadar bir hedef kitle var. Hedef kitle biraz ele geçiriliyor ve bu sektör için çok güzel bir şey. Ekranda artık sansür dışında bir de otosansür var. Çünkü maalesef ekranda bir cesaret örneği sergilediğin zaman seni batırmaya çalışan bir grup var. Cesaret bizde pek hoş görülen ve desteklenen bir şey değil. Bunları hep hikâye anlamında söylüyorum. Artık hikâye çok önemli. Üçüncü bölümde rating’ler az gelmeye başlayınca dizin bitecek diye korkmaya başlıyorsun. Çünkü sırada bekleyen on proje var. Bu ne hikâyeyi anlatana güven veren bir şey ne de oynayana. Dolayısıyla bu sistemin aslında değişmesi gerekiyor. Tabii en başta bu sürelerin insani bir hâle gelmesi lazım… Yani sen 140-150 dakika izleyiciye bir şey sunuyorsan onun içeriğinde de iyi bir şey vadetmen lazım. Seyirci de aslında bunun farkında… Kesinlikle, ama o zaman seyircinin de biraz ses çıkartması lazım. Bu sorumluluğu bir tek kameranın arkasındaki ya da önündeki insanlara yüklememek lazım… Güç, seyircide aslında. Sektörün nereye gideceğine seyirci karar veriyor. Bir tane romantik komedi yapılıyor, çok izleniyor. Ardından herkes romantik komedi yapıyor. Ya da asker dizisi yapılıyor sonra herkes asker dizisi yapıyor. Bir kısım izleyici o asker dizisini beğendi ve izledi diye geri kalan da seyredecek değil. Dolayısıyla aslında focus gruplar yapılarak seyirciyle biraz iletişime geçilmesi lazım. Sosyal medya bir örnek değil izleyici için. Çünkü sosyal medyayı kullanan çok az insan var. İlk bölümde TT olman bir şey ifade etmiyor. Bu noktada izleyiciyle iletişime geçmek lazım.   Artık ekranda eski mizah anlayışı da yok…  Evet, maalesef yok. Çünkü sansür var. Fi dizisiyle ilgili en çok aldığım yorumlardan biri de “Özge Özpirinçci ne kadar güzel küfür ediyormuş” oldu. Şaşırdım… Çünkü izleyici bunu senden beklemiyor.