Anaslide

‘KENDİMİ BİR YERE AİT HİSSETMİYORUM’

Bu akşam Şeref Meselesi ile ekranlara geri dönen güzel oyuncu Yasemin Kay Allen’ın 2013 Nisan sayımıza verdiği röportajı hatırlıyor musunuz? 1 Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz? Hayat güzel gidiyor, dizi temposu yüzünden yoğun biraz. Hayat Devam Ediyor’dan sonra çok ara vermeden Merhamet’e başladım. Bugüne dek hep masum karakterler oynadım ama bu defa kötüyü oynuyorum. Sonuçta insan her yaptığı işte kendini geliştirmeyi, kariyerini ileriye götürmeyi hedefler. Doğru yolda olduğumu hissediyorum şu an. Nasıl bir kötülükten bahsediyoruz? Irmak, dünyaya kötülük yapmak için gelmiş sadist bir kız değil ama çok hırslı, çok da kompleksli bir kız. Anne babasını bir trafik kazasında kaybediyor genç yaşında ve içinde hep kendi ailesini kurma isteği var. Ablası hayatta ve ona çok bağlı. Fırat karakterinde ise idealindeki adamı görüyor ve vazgeçmek istemiyor. Onu elinden kaçırmama duygusuyla hırslanıyor. İleride daha da hırslanacak. Bu hırslanma hali size tuhaf geliyor mu? Sizin tavrınız ne olur böyle bir durumda? Hiç de tuhaf gelmiyor açıkçası ama Fırat gibi bir sevgilim olsa ben farklı davranırdım. Telefonlarını açmıyor mesela bir, iki gün boyunca. Bu kız normalde esip gürleyecekken, Fırat söz konusu olunca; ‘Hayatım neredesin ya’ diye hemen yumuşuyor çünkü ona çok âşık, zaafı var da diyebiliriz. Benim sevgilim dediğim adam iki gün boyunca telefonlarımı açmasa, ilişkimiz bitti varsayarım. Direkt söylerim böyle bir ilişkinin olamayacağını ama anlayabiliyorum onu, Fırat da az değil. Siz biraz da mükemmeliyetçilikten bahsediyorsunuz sanki. Evet… Ben uzun süre bunun normal bir şey olduğunu düşünüyordum. Sonra bir doktor arkadaşımla konuşuyorduk. Şöyle dedi; ‘Sende mükemmeliyetçilik var ve bu aslında seni geri tutan bir şey.’ İnsanlar; ‘Ben mükemmeliyetçi biriyim’ ifadesini rahatça kullanıyorlar. Sanki mükemmeliyetçi olmak, senin yaptığın her işin mükemmel olduğu anlamına geliyor. Hâlbuki öyle değil. Yaptığın iş düşlediğin standarda ulaşmazsa hep; ‘Daha fazlasını yapmalıyım, daha iyi olmalı, şöyle olmalı, böyle olmalı’ demeye başlıyorsun. Sonradan gördüğün eksiklikler çok batıyor. Tam kafandaki gibi olmayacak diye adım atmaktan korkuyorsun.