Aralık 2021 sayımızdan.
New York’ta yılın son gecesi… Müziğin, dansın ve ışıkların birbirini selamladığı bir akşam. Ritim tutarak, hızlı hızlı yürüyoruz. Çünkü yetişmemiz gereken bir parti var. Belki bu akşam içimizden biri burada hayallerine ulaşacak. “Yılbaşı akşamı ne yapıyorsun?” diye soranlara cevabımızı verelim… Biz bu akşam Studio 54’teyiz!
Partinin güneş doğana kadar devam ettiği, müziğin gece yarısından önce kısılmadığı bir zamandayız. New York’un üzerindeki ölü toprağı kalkmaya başlıyor; şehrin enerjisi tekrardan yükseliyor. Manhattan’ın her köşesinde âdeta cinsel bir devrim yaşanıyor. Drag Queen’ler, gay barlar, sokak dansçıları şehrin dinamizmini yeniden oluşturuyor. Tüm bu alt kültürlerin kalbinin attığı tek bir yer var; Studio 54! Açıldığı günden itibaren New York sosyetesinin ilk hedefi içeri girebilmekti. Dünyaya hükmeden bir diskoya, herkes elini kolunu sallayarak giremezdi elbet. Her açılıştan önce özel bir liste hazırlanır ve sadece bu listedeki isimler içeri alınır. Yılbaşı akşamında, bizim de bu listede adımız olduğu için çok şanslıyız doğrusu.
Kapıda Başlayan Parti
Her akşam olduğu gibi bu akşam da muhteşem bir kalabalık ve kuyruk var. Herkes içeri girmek için sabırsızlanıyor. New York’un soğuğuna karşı insanlar kapıda dans ederek ısınıyor. Sokaktaki bu enerji, içerisinin atmosferi hakkında az çok fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Davetlilerin payetli, parıltılı elbiseleri şehrin ışığıyla çarpışıyor ve ortaya muhteşem bir ışık oyunu çıkıyor. Yeni yıl atmosferinden çıkıp, kendimizi bir moda haftasının ortasında buluyoruz sanki. Her biri, henüz vintage olmamış bir dönemde, günümüzün en tarz parçalarını üzerinde taşıyor. Elbette ünlü olman, bu gece içeri girebileceğin anlamına gelmiyor. Girişten yükselen bir ses herkesin bir anda dikkatini çekiyor. Sesin sahipleri Chic grubunun efsane isimleri Nile Rodgers ve Bernard Edwards’dan başkası olamazdı. Grace Jones tarafından yılbaşı partisine bizzat davet edilmelerine rağmen güncellenen yeni listede adları yoktu. Girişlerinin reddedilmesine sinirlenen ikili soluğu evde aldı. Bu reddediliş, bir kült hâline gelen ‘La Freak’ şarkısının doğuşunu sağladı.
Ve Şov Başlasın!
Ana salona ulaşmak için uzun ve tamamı aynalarla kaplı bir koridordan geçmek zorundasınız. Koridorun sonunda sizi geniş bir dans pisti karşılıyor. Tavana baktığınızda gördüğünüz devasa avize, küçük bir baş dönmesine neden oluyor. Studio 54’ün sahibi Steve Rubell, eş cinsel olduğu için tüm barmenleri kendi zevkine göre seçiyor. Bu yüzden kadın bulmak neredeyse imkânsız. Yarı çıplak barmenler ve dans şovları bir an önce eğlenceye başlamanız için teşvikte bulunuyor. Drag Queen’leri LGBTİ literatüründe popüler kılan bir mekân varsa o da kesinlikle Studio 54’tür. Rengârenk kıyafetleri ve şovları ile âdeta içeriyi domine ediyorlar. Disko ve maksimalist kültürün birer yansıması gibi içeride size rehberlik hizmeti veriyorlar. Aslında eski bir tiyatro salonu olan Studio 54, sizi bu sahnenin birer oyuncusuna dönüştürüyor. Her ne kadar dans pistinde sabaha kadar eğlenmek istesek de üst kattaki VIP davetlilere “merhaba” demeden ve asıl şovun bir parçası olmadan geceyi sonlandırmak olmaz.
Yıldızlar Geçidi
Alt kattan üst kata geçerken, boyut değiştirdiğinizi düşünürseniz abartmış olmazsınız. Bir tiyatro sahnesinin balkonu olan bu iç alan, birçok yıldızın ikinci evi olarak biliniyor. Merdivenlerin tam karşısında gözümüze ilk çarpan kişi Liza Minnelli oluyor. Balıkçı yaka kırmızı takımı ve üzerine aldığı lacivert ceketiyle Liza, bu gece rahatlığı ön planda tutuyor. Yüzünden eksik olmayan kahkahası, stilini dengelemeyi yine başarıyor. Liza’yı Halston’sız düşünmek elbette olmaz. Hemen yanında tüm karizması ile Halston beliriyor. Her gece olduğu gibi bu gece de en büyük aksesuarı, eşsiz karizmatik bakışları oluyor. Gözlerimiz bu ikiliden sonra Bianca Jagger’ı arıyor. Kırmızılar içinde, üzerinden dökülen ve bir pelerini andıran elbisesiyle Bianca bizi selamlıyor. O en son doğum günü partisinde, Studio 54’ün tam ortasında beyaz bir atın üstünde görüldü. Bianca kesinlikle buranın en ikonik ilham perisi. Altın yaldızlı payetler içinde Barbara Allen, gecenin en güçlü görünümüne sahip. Başına taktığı taç ile bir gladyatörü andırıyor. Kendisi bu gece, “70’lerde bir disko kadını nasıl görünmeli?” sorusunun cevabını bizlere vermiş oluyor.
Maksimalizmin Sahnesi
Studio 54, maksimalist modanın en ihtişamlı olduğu günlere ev sahipliği etmiş olabilir mi? Bizce kesinlikle olabilir. Günümüz retro stilinin temelleri belki de burada atıldı. Belki bir yılbaşı partisinde ya da bir galada… 54’ün sahnesi her zaman maksimalist modaya ev sahipliği yaptı. Dönemin parti trendleri burada belirlendi. Payetler, satenler, parıltılar, metalikler… En gösterişli parçalar bir dönem sadece 54’e hizmet etti. 70’lerin ikinci yarısı, disko kültürü ve modanın en çok etkileşime girdiği zaman oldu. New York sokaklarında yaşanan cinsel devrim, LGBTİ bireylerin toplumun her alanında daha çok söz sahibi olmaya başlaması, modayı bir disko topu hâline getirdi. Drag Queen’lerin ise gece hayatını tamamen avuçlarının içine alması, maksimalizm için altın vuruş oldu. Grace Jones, çılgın dans şovlarını, ultra abartılı kıyafetleri ile destekliyordu. Olivia Newton parlak kırmızı ceketi, pembe gömleği ve mor taytıyla, 80’lerde yaşayacağımız kafa karışıklığının habercisiydi. Robert Isabell’in, konukların üzerinde dans etmesi için dört ton altın rengi yaldızı, Studio 54’ün ortasına dökmesi belki birçok modacının ilham kaynağı olacaktı.
Maksimalist yaklaşım tabii ki sadece modada değildi. O dönemde diskonun tavanından balonlar, köpükler, ışıltılı kâğıtlar, dökmek çok popülerdi. Fakat Studio 54 bu durumu bir üst seviyeye taşıyarak, lüks markalara ait binbir çeşit hediyeyi tavandan aşağıya doğru yağdırıyordu. 1980 yılında bir baskınla kapanan 54, tarihin belki de en absürt disko partilerine şahitlik etti. Bodrum katında yaşanan seks skandalları hiçbir zaman popülerliğine gölge düşüremedi. Kısa bir ömrü olmasına rağmen yıllarca konuşulacak olaylara imza attı. Modadan popüler kültüre birçok alana ilham verip, toplumsal normları yeniden inşa etti. Biz de yılbaşı planlarının konuşulmaya başlandığı şu günlerde, adımızı Studio 54’ün giriş listesine yazdırdık. “Saat 12’den sonra ne yapabiliriz?” sorularını bir kenara bırakarak, kendimizi 70’lerin sonuna ışınladık.
Aklımızda deli sorular, belirsiz planlar varken; iki sorunun yanıtından çok eminiz. “Nerede o eski diskolar? Nerede o güneş doğana kadar devam eden partiler?” 404 NOT FOUND…!