Her birimizin iyiliğinin birbirine bağlı olduğunu, birbirimizin iyi olmasında payımız ve sorumluluğumuz olduğunu bize hatırlatan bugünlerde değişim ihtiyacı her zamankinden daha acil, ilham ise bir o kadar bol!
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, içinden geçtiğimiz olağanüstü dönemde gezegenimizin değişim çağrısına kulak vermek üzere 19-22 Kasım tarihlerinde İstanbul’da Pera Müzesi’nde izleyicilerle buluşacak.
SYFF2020 seçkisi, sürdürülebilir yaşamın ancak gezegendeki tüm canlıların yaşam ortamı ve koşulları sürdürülebilir olduğunda mümkün olduğunu; iyi olmamız için mevsimin, havanın, suyun, toprağın, yabanın, çiftçinin, tohumun, ormanın, böceğin, domatesin, komşunun iyi olması gerektiğini hatırlatıyor. Herkes iyiyse biz de iyiyiz…
Çevrimiçi Festival
SYFF2020 seçkisi aynı zamanda 1-6 Aralık tarihlerinde Surdurulebiliryasam.net’te çevrimiçi bir festival ile tüm Türkiye’de izleyicilerle buluşacak: SYFFEVDE
SYFF2020 Destekçileri
- Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu
- Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği
- UNDP Türkiye
Mekan Desteği
- Pera Müzesi
Medya Desteği
- Magma Dergisi
SYFF2020 Seçkisinden…
Uzun Metraj Filmler
Gıdayla Gelen Dönüşüm – Food for Change
(Yönetmen: Benoît Bringer, 2019, 55′)
Küresel ısınmayla savaşmak ve gezegenimizi korumak için en güçlü silahımız tabağımız! Bugünkü beslenme şeklimiz gezegenimizin karşı karşıya kaldığı tehditlerin önemli bir parçası ama umut var. Araştırmacı gazeteci Benoît Bringer, hem insanlığa hem doğaya saygılı yeni bir beslenme modeli kurgulamakta olan pek çok kadın ve erkekle görüşmek için bir dünya turuna çıkıyor. Bu belgesel bize yalnızca umut vermekle kalmıyor, değişime bireysel olarak nasıl katkı sağlayabileceğimizi ve ekonomik olarak da uygulanabilir bir beslenme devrimi için nasıl tarifler geliştirebileceğimizi gösteriyor.
Gölgede Yetişen Kahve – Shade Grown Coffee
(Yönetmen: Alexander Kinnunen, 2020, 76’)
Gölgede Yetişen Kahve tropiklerde, yerli ağaçların gölgesinde kahve yetiştirmenin yerel topluluklar üzerinde gerçekten olumlu bir etkisi olabileceği, ormansızlaşmayı durdurabileceği ve yaban hayatı için kayda değer bir habitat sunabileceği, bu sırada günlük kafein tüketimimizin ağızda bıraktığı tadı da güzelleştirebileceği üzerine ilham verici bir öykü. Olgun meyvelerin hasadından mükemmel bir kahvenin hazırlanmasına kahvenin üretim sürecine yakından bakın ve daha sürdürülebilir bir kahve ve daha parlak bir geleceği nasıl elde edebileceğimizi dünyanın dört bir yanındaki tutkulu kahve çiftçileri, kavurucular ve baristalardan dinleyin. Hem kahveseverlere hem doğaseverlere hitap eden bu belgesel, izleyicilerin birer tüketici olarak oynadıkları roller hakkındaki anlayışlarını derinleştirmeyi ve bir sonraki fincana verdikleri değeri artırmayı amaçlıyor.
Johannesburg Altını – Jozi Gold
(Yönetmen: Sylvia Vollenhoven, Fredrik Gertten, 2019, 74′)
Bir büyükanne ve çevre aktivisti olan Mariette Liefferink, Güney Afrika’nın en zengin maden şirketleriyle karşı karşıya. Madenciliğin altın çağının geride bıraktığı 600 kiloton uranyum atığı sadece Afrika’nın en büyük yeraltı su tabakalarından birini kirletmekle kalmayıp ince bir toz hâlinde şehrin üzerine yağıyor. 1,6 milyon insan radyoaktif atıklar üzerinde yaşarken Mariette altın endüstrisini, yüzyılı aşkın bir geçmişe sahip madencilik faaliyetlerinin geride bıraktığı kirliliği temizlemeye zorlamayı kendine görev ediniyor.
Kârlı Tohumlar – Seeds of Profit
(Yönetmen: Linda Bendali, 2019, 50′)
60 yıldır yürütülen meyve ve sebzelerin standartlaştırılması ve endüstriyel melezlerin geliştirilmesi çalışmaları ürünlerin besin içeriklerinde ciddi etkiler yarattı. Son 50 yıl içinde sebzeler C vitamini içeriklerinin ortalama %27’sini, demir içeriklerinin yaklaşık yarısını kaybetti. Bilim insanları tekrarlanan melezlemeler yoluyla sürekli daha kırmızı, daha pürüzsüz, daha sert domatesler yaratıyorlar ama bu domatesler eskiye nazaran çok daha az vitamin ve mineral içeriyor. Tükettiğimiz meyve ve sebzelerin geldiği tohumlar artık Bayer ve Dow-Dupont gibi bir avuç çokuluslu şirketin mülkiyetinde. Tohumlarının büyük bölümünü Hindistan’daki işçilere asgari ücretin altında ödeme yaparak ürettiren bu şirketler 2 milyar avronun üzerinde ciro yapıyor. Bu tohumun altından daha pahalı olduğu küresel bir sektör yaratmış durumda. FAO’ya göre dünya çapında ekilen çeşitlerin %75’i son 100 yıl içinde yok oldu. Kârlı Tohumlar besin kayıpları ve yaşamın özelleştirilmesi ile sanayicilerin meyve ve sebzelerimiz üzerinde kurdukları büyük tekeli ortaya koyuyor.
Mega Yangınlar – Megafires
(Yönetmen: Cosima Dannoritzer, 2020, 93’)
10 yılı aşkın bir süredir, daha önce hiç görülmemiş şiddetteki orman yangınları hayatlarımızı, evlerimizi ve ormanlarımızı hız kesmeden yutuyor. Her yıl 350 milyon hektar, yani Fransa’nın yüzölçümünün altı katı kadar orman yanıp kül oluyor. ABD’de yangın mevsimi artık bir nesil öncesine göre iki ay daha uzun sürüyor ve bir yılda yanan yüzey üç katı büyüklüğünde. Ormanlarımızın neden yandığını araştıran azimli itfaiyecilerin, bilim insanlarının ve yangın uzmanlarının çalışmalarını takip etmek üzere bu film, Avrupa’dan ABD’ye, Kanada’dan Brezilya’ya ve Endonezya’ya uzanan sürükleyici bir yolculuğa çıkıyor ve beklenmedik bir keşfe tanık oluyor: Ormanlarımızı, evlerimizi, sağlığımızı ve iklimimizi kurtarmak istiyorsak yangına karşı tutumumuzu ve orman yangınlarına müdahale biçimimizi kökten değiştirmemiz gerekiyor.
Suyun Efendileri – Lords of Water
(Yönetmen: Jérôme Fritel, 2019, 56’)
Ona “mavi altın” diyorlar. Dünya çapında su ihtiyacı hızla artıyor. 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun en az dörtte biri su sıkıntısı çekilen bir ülkede yaşayacak, bu da yepyeni bir pazar için ideal koşullar yaratacak. Bankalar, yatırım fonları ve serbest fonlar suya ilişkin her şeye milyarlarca avro yatırım yapmak için can atıyorlar. Gerçek bir tekel kuruldu. Suyun maddi kazanç aracı haline gelmesi aynı anda pek çok cephede yürütülen, ideolojik, siyasi, çevresel ve elbette ekonomik bir savaş.
Yabanın Dönüşü – Rewilding
(Yönetmen: Vincent Perazi, 2019, 52′)
Acaba büyük etçilleri Avrupa’ya geri getirsek, onlara üremeleri için geniş alanlar sunsak ve çevremizin eski hâlini yeniden keşfetsek nasıl olurdu? Bu iddialı vizyon pek çok soru işareti doğuruyor: Mevcut doğal mirasa odaklanmamız gerekmez mi? Modern ve yoğun nüfuslu ülkelerde bunu nasıl uygulayabiliriz? İnsan faaliyetleri için ne tür riskler söz konusu olur? Bu film, madalyonun iki yüzüne birden bakmak için eşsiz bir fırsat sunuyor. Bir yandan da Avrupa’nın eşiğinde gerçekleşen ve son 30 yıldır süregelen koruma çabaları ve yasal koruma sayesinde pek çok türün geri geldiği yaban hayatı dirilişinin biyografisini sunuyor. Acaba biz Avrupalılar çevremizdeki doğayı ayılar, bizonlar ve kunduzlar gibi geri dönen türlerle paylaşmayı öğrenebilecek miyiz?
Kısa Filmler
Bir Avuç Çöp – A Fistful of Rubish
(Yönetmen: David Regos, 2019, 14’)
Bir Western çevre belgeseli olan Bir Avuç Çöp, Avrupa’nın yegane çölü olan İspanya’daki Tabernas Çölü’nde geçiyor. Pek çok ünlü kovboy filminin arka planı olarak tanınan bu bölgede ne yazık ki ziyaretçilerin bıraktıkları çöpler sorun oluyor. Fakat artık İngiliz bir göçmen, yerel halkın da desteğiyle bir ekip kurarak bu konuya el atıyor.
Biyotaklit – Biomimicry
(Yönetmen: Leila Conners, 2015, 22’)
Biyotaklit, yani mühendislik ve tasarım sorunlarının çözümleri için doğaya dikkatle bakmak, uzun vadede sürdürülebilir bir dünya yaratmak için taşıdığı çığır açıcı vizyonla bu filme ilham oldu. Film karbon salımlarının azaltılmasından su tasarrufuna kadar en önemli sorunlarımızdan bazılarının doğanın taklit edilmesiyle nasıl çözülebileceğini ortaya koyuyor ve bu zarif ama güçlü çözümleri ortaya döküyor.
Umut Veren Topluluklar – Communities of Hope
(Yönetmen: Diego ve Lou, 2020, 29’)
Umut Veren Topluluklar onarıcı bir kültür arayışından doğmuş bir film ve yeni bir yaşam tarzını keşfetmek için bir davet. Doğanın ritimleriyle, insanlar arasındaki bağların derinliğiyle, insanın potansiyelinin engin ufuklarıyla ölçülen bir yaşam tarzı. Büyük bölümü Avrupa Ekoköyler Ağı’nın yıllık Avrupa Ekoköyler Buluşması’nda ve iki yıl boyunca Avrupa’daki yerleşkelere yapılan ziyaretler sırasında yapılan çekimlerle film bizi onarım mandalasının etrafında bir yolculuğa çıkarıyor: Ekoköyler sürdürülebilirliğin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve kültürel boyutlarıyla nasıl ilişkileniyor? Film yeni bir dünya görüşü ve yeni bir birlikte yaşama biçimine giden yollar sunuyor.