Elektronik müziğin ezber bozan ismi Emir Yargın’la, hakkında merak ettiklerimizi konuştuk. Biz sohbet ederken fonda da, birkaç hafta önce video klibi de yayınlanan “Büyük Kaçış Planı” çalıyordu.
Röportajı okurken siz de dinlemek isterseniz diye, klibi şöyle aşağıya bırakıyoruz.
2008 yılında; 13. Tuborg Roxy Müzik Günleri’nde “Köpek” adlı bestenizle ikincilik kazanmıştınız. O günden bu yana çok önemli bir yol kat ettiniz. Peki, geçmişe dönüp baktığınızda aradan geçen seneler içerisinde müziğinizin nasıl bir değişim geçirdiğini söyleyebilirsiniz?
2008 yılında ülkemizde elektronik müzik o kadar yeni ve alışılmadıktı ki, özellikle rock sound’unun en popüler olduğu o dönemde bu ödülü almayı gerçekten hiç beklemiyorduk. Bu ödül bana, içimden geleni yaparak kitlelere ulaşabilmenin mümkün olduğunu gösterdiği için önemli bir başlangıç oldu. O dönemde elektronik müziği yapabilir olmak bile çok yeni bir durum olduğu için sound’umuzda kendimizi bulmak gibi bir kaygımız yoktu, yabancı şarkılar dışında hiç duymadığımız bir alt yapı ve melodik yapının üstündeki Türkçe sözler yeterince özgün geliyordu. 2011 de ‘Tokat’ albümümün yayınlanması ve albümün şarkılarının birbirinden farklı videoları ile yayılmasından sonra, ülkenin çok farklı noktalarında canlı performanslar yaptık. Performanslar, canlı yayın konukluğu, sinema filmleri ya da dizilerde müziklerin yer almasıyla bu sound artık alışılmış bir hal almaya başladı. Bizim de deneyimimizin artması, yeniyi aramamıza sebep oldu.
İkinci albüm için kafamda toparlamaya çalıştığım sound fikirleri, albümün prodüktörü Murat Yılmaz (KZU) ile tanışınca iyice şekillendi. 1 yıla yakın bir süre sadece konuştuk ve denemeler yaptık. Sonunda birbirimizi çok iyi anladık ve ‘Geri Dönüşüm Kutusundaki Anılar’ albümü için yeteneklerimizi birleştirdik. 2. Albümde elektronik müziği kullanarak kendimizi bulduğumuz bir sound yarattık diyebiliriz. Yaşadığımız coğrafya ile dünyadaki popüler kültürün bir harmanını yarattık. Müziğe iş olarak değil de sanat olarak bakan herkesteki gelişim dikkatli kulaklar tarafından algılanır. Ama beni dikkatli inceleyen biri bırakın müzikal gelişimimi, duygusal ve felsefi gelişimimi de çok bariz bir şekilde anlayacaktır. Zamanın ruhunu çok önemseyen biri olduğum için içimden geçenleri tüm şeffaflığı ile yaptığım işe yansıtıyorum. Bu da bariz anlaşılabilir ve hiç bitmeyecek bir değişimin sebebi oluyor.
Türkiye ve yurt dışındaki elektronik müzik dinleyicisi arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?
Özellikle son 2 yılda ülkemizde elektronik müziğe tutkun bir kitle oluştu. Bu kitle müziğe ulaşmak, deneyimlemek için para ve emek harcayan kaliteli bir dinleyici kitlesi. Nüfusa oranlayınca küçük gibi görünse de sayı olarak bakınca yine de Avrupa’daki birçok ülkeden fazla Elektronik müzik dinleyicisi var diyebiliriz. Bahsettiğim kesim için konuşursak, yurt dışı ile farkı olmadığını söyleyebilirim. Şunu da eklemeliyim ki bu bahsettiğim kitle için elektronik müzik sadece yurt dışındaki insanların üretimi ise dinlenmeye değer. Yani ne kadar kaliteli bir iş de yapsanız Türk olduğunuz için bu kitle size burun kıvıracaktır.
Sizce şu anda Türkiye’deki elektronik müzik hangi konumda?
Şimdi deminki soruya verdiğim cevabı bir kenara atıp bütün dinleyicileri ele alarak konuşacağım. Türkiyede yapılan ve adına pop denen müziğin aslında tam anlamıyla elektronik müzik olduğunu kimse fark etmiyor. Radyolarda çalan pop şarkılarının mutfak tarafının aslında benim albümümün yapılış yönteminden hiç bir farkı yok, aradaki tek fark üstlerindeki nağmeli Türkçe Pop melodileri. Böyle düşünerek ele alırsak, aslında Türkiye’de elektronik müzik çok popüler. Ama ’genre’ olarak elektronik müzik denince akla gelen türden bahsediyorsak, bir önceki soruda söylediğim kitle dışında kimsenin umurunda değil Elektronik müzik
Dinleyicilerinizin de müziğinizle birlikte olgunlaştığını, değiştiğini düşünüyor musunuz?
Olgunlaşmak değil de alışmak denebilir, benim müziğim ve sözlerim başka bir örneğe benzetilemediği için , dinleyici beni tanıdıkça, alıştıkça daha çok seviyor.
Son klip çektiğiniz parça olan Büyük Kaçış Planı, insanın içindeki her şeyi bırakıp gitme isteğini uyandırıyor. Siz başınızı alıp kaçmak istediğinizde hangi rotaları tercih ediyorsunuz?
Aslında bu fikrin gerçekten uygulanabilir olduğu ve iyi geldiğini annem ve babam sayesinde öğrendim. Onlar 5 haneli bir köyde kendilerine bir taş ev yaptılar ve köpekleriyle yaşıyorlar. İnsan oraya gidince tüm sistemden çıkabiliyor. Mesela bir hafta boyunca cüzdanının nerede olduğunu bile bilmeden yaşamak, apayrı bir yaşamın mümkün olabileceğini ispatlıyor. Doğa ile insanın kusursuz bir dengesi var. Tüm ihtiyaçların karşılığı ve tüm cevaplar doğada saklı.
“Oturmaya Mı Geldik?” ya da “Kanka Olurduk Ölümüne”. Şarkı sözlerinizde günlük hayatta kullandığımız kalıp cümleler ya da biraz da tiye aldıklarımız karşımıza çıkıyor. Şarkılarınızın çıkış noktasını ya da ortaya çıkış hikayesini merak etmeden duramıyor insan…
Evet, çok basit, hatta antipatik lafları, çok daha derin şeyleri anlatmak için kullanmayı seviyorum, gerçi ‘Oturmaya mı Geldik’ in arkasında gizli bir anlam yok. Doğrudan eğlenceli bir parça ama “Kanka Olurduk Ölümüne” dikkatsiz dinleyince moda sözlerden yazılmaya çalışılmış bir pop şarkısı gibi algılanıp, kulak verince aslında biten bir aşkın acısını anlattığını anlıyorsunuz. Bu söz oyunlarını çok seviyorum. Şarkılarımın her birini birer kısa film gibi ele alarak yarattığım için hepsinin arkasında hikayeler oluyor. Önce kafamda bir hikaye yaratıp sonra da bu hikayeyi şarkılaştırdığımı söylenebilir. Şarkıdan sonra da sıra görselleştirilmesine geliyor bu süreçte.