Hayatta küçük tesadüfleri kişiyi tanımladığını düşünüyor Metin Akdülger ve ekliyor; “Bizim ailenin özel hastanede doğan şanslı çocuklarından biriyim. Farklı bir çocukluk geçirdim diyemem ama biraz daha bilinçli bir neslin çocuğuyum. Yugoslav, Selanik ve Üsküp göçmeni bir aileden geliyorum. Her göçmen ailede olduğu gibi birbirine tutunan ve kendi dünyasını kuran bir aileden kısacası…” Medcezir dizinde Orkun Civanoğlu karakterine hayat veren Metin Akdülger Bursa’da ailesiyle çiftlikte, hayvanların içinde büyüyen ancak içinde her daim oyuncu olma isteği taşımış biri. Enerjisi elverdiği müddetçe mesleğine devam etmek istiyor. Bir yandan bağımsız tiyatro projelerini sürdürme planları yapıyor, diğer yandan Medcezir’in kötü çocuğu Orkun’a hayat vermeye devam ediyor.
Bursa’da çiftlikte büyüyen biri olarak İstanbul gibi bir şehirde yaşamaya alışmak zor olmadı mı?
İstanbul’a Koç Üniversitesi’nde okumak için geldim. Okulun şehrin karmaşasından uzakta, doğanın tam ortasında yer alması nedeniyle kendimi baskı altında hissetmedim ve zamanla tam bir şehir insanına dönüştüm. Şu anda İstanbul’un en girift yerlerinden biri olan Galata’da yaşıyorum ama alıştım ve seviyorum bu kaosu.
Üniversitede Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okudunuz. Tiyatroya olan ilginizi uyandıran neydi?
Lisede küçük oyunlarda rol aldım. Arkadaş grubumla kısa filmler çekerken de içimde böyle bir tutku olduğunun farkındaydım aslında.
O dönem etrafınızda oyunculuk yapmak için sizi yüreklendiren kişiler var mıydı?
Arkadaşlarım yüreklendiriyordu beni. Bebeklik arkadaşım şu an yönetmenlik eğitimi alıyor, ben de oyunculuk yapıyorum. Bana göre bu çok değerli… Geçtiğimiz yaz birlikte kısa bir film çektik. Konservatuara gitmedim çünkü o dönem siyaset daha fazla ilgimi çekiyordu ve Uluslararası İlişkiler okumayı da çok istiyordum. Bu eğitim bana farklı bir bakış açısı kattı. Hâlâ siyasetle ilgili dergileri takip ediyorum, makaleler okuyorum ancak politika yapmak istemiyorum. Güncel politikaya değil; dünyanın gidişatını ilgilendiren stratejik siyasete ilgi duyuyorum. Oyunculuk konusunda üniversitenin ilk yıllarında palazlanmaya başlamıştım ve hayallerimin peşinden gitmeye karar vermiştim.
Bu hayalleri gerçekleştirmek için neler yaptınız peki?
Seçmeli dersler alıyordum ve tiyatro organizasyonlarına katılıyordum. Üniversitede sahne aldığım ilk oyun Romeo ve Jüliet’ti hatta. Tybalt’u canlandırmak istemiştim ama bana Romeo rolünü vermişlerdi. Tybalt’u kendime benzetiyorum diyemem ama onun sertliği çok hoşuma gidiyor. Ayrıca Yıldız Kenter de Koç Üniversitesi’nde ders veriyordu. Bir dönem onun asistanlığını yaptım ve Hamlet çalıştığımız süreçte bana oyunculuk adına hem çok şey kattı hem de cesaretlendirdi. Onunla sohbet etmek bile büyük bir artı değerdi. Akabinde metot oyunculuk dersleri aramaya başladım ve Craft Tiyatro ile tanıştım. Kaset adlı oyunda Vince karakterini canlandırarak profesyonel anlamda ilk kez sahne aldım. Ardından mart ayında vizyona girecek Bensiz isimli sinema filminde oynadım.
Yıldız Kenter gibi güçlü bir tiyatro ekolünün temsilcisinden tavsiyeler almanın size çok büyük katkısı oldu kuşkusuz…
Yıldız Kenter büyüleyici bir kadın… Türkiye’de oyunların kolay kolay çıkmadığı bir dönemde tiyatroyu devam ettiren Kenter’lere saygı duymamak imkânsız. Konstantin Stanislavski gibi yazarları okumaya başladığım dönem bana; ‘Şu an bunları okuma yoksa çok düşünmeye ve kafanı karıştırmaya başlarsın” demişti. Şimdi ufacık bir tavsiyesinin dahi hayatımı kurtardığını görebiliyorum.
Bensiz’in fragmanını izleyerek dahi bizi çok etkileyici bir filmin beklediğini söylemek mümkün. Nasıl bir süreçti?
Filmin yönetmeni Ahmet Küçükkapılı senaryoyu yazdıktan sonra Necip karakterini dikkatlice okumam için bana göndermişti. ‘Bu filmi çekmek istiyorum rol almak ister misin?’ diye sorduğunda hiç düşünmeden ‘Evet’ dedim. Kolay kolay herkese gelebilecek bir rol değil çünkü. Film kariyerini futbolculuk yaparak sürdüren Necip’in bir sakatlığın ardından felç geçirmesini konu alıyor. Fiziksel bir dönüşüm geçirmek insanı hem çok zorlayan hem de ufkunu açan ama bir yandan da psikolojisine de etki yapan bir durum. 40 günde 17 kilo vermek bütün manyetik alanımı değiştirdi. Çok garip bir histi ve bunu filmde izleyicinin de hissedeceğini tahmin ediyorum.
Şu sıralar herkesin takip ettiği Medcezir dizisinde izliyoruz sizi. Aynı dönemde Muhteşem Yüzyıl dizisinden de teklif aldığınızı öğrendim. Kararınızı belirleyen ne oldu?
Sarı Selim karakteri için teklif geldikten sonra deneme çekimleri oldu. Aynı dönem Medcezir için de görüşmelerim sürüyordu. Süreç ve koşullar böyle gelişti; şimdi Medcezir’in kadrosundayım. Şu anda içinde olduğum kadrodan çok memnunum. OC dizisinin uyarlaması biliyorsunuz. Orijinali yayınlandığı dönemde de takip ederdim. Hatta Luke karakterine bayılıyordum. Luke rolü dizide benim canlandırdığım Orkun… Rolün bana teklif edilmesi heyecan vericiydi ve o heyecanım hiç tükenmedi.
Peki, canlandırdığınız Orkun karakterinin kendinizle bağdaştırdığınız yönleri neler?
Benzer noktalarımız da var hiç benzemediğimiz noktalar da… Orkun çok disiplinli, ailesiyle olan ilişkileri çok kuvvetli biri. Kendi başıma yaşıyorum ben de… Kendi çevresini kuran biri olarak bu özelliklerini kendime çok yakın buluyorum. Ayrıca Orkun’un kimseye göstermediği kapalı bir dünyası var. Ayakları yere sağlam basan ve çok düşünen bir adam. Bunları kendime yakın bulurken; hırsını, hayata karşı kontrolsüz öfkesini, acımasızlığını ise uzak buluyorum. Hayatta verdiğimiz kararlar kim olduğumuzu ve neye dönüşeceğimizi tanımlar çünkü. Orkun bu tür zamanlarda çok fevri, can acıtıcı, sıra dışı metotlara başvuruyor. Bu kararlar da normal hayatta benim alamayacağım kararlar…
Serenay Sarıkaya ve Çağatay Ulusoy ile aranızdaki uyum nasıl?
Çok keyifli bir ekiple çalışıyorum. Bana bir şeyler öğreten, çekim sırasında çok iyi pas alabildiğim, özveriyle çalışan oyunculularla aynı ekipteyim. İlk dizi tecrübemde bu kadroda yer almak çok önemli benim için. Oyunculuk yaşama nedenim diyebilirim. Nasıl ‘daha iyisi’ni yakalayabilirim bunu araştırıyorum.
Çağatay Ulusoy ile birlikte genç kızların hayranlık duyduğu iki oyuncu olduğunuzun farkında mısınız?
Ekran çok ilginç bir platform… Sanırım ben orada olduğum için beğeniliyorum. Elbette göze hitap etmek hoş ama hayatımda önem verdiğim bir nokta değil fiziksel görünüm.
Sizi en etkileyen filmler ve oyunlar hangileri?
Şimdiye kadar Türkiye’de izlediğim ve en beğendiğim oyun Berkun Oya’nın Güzel Şeyler Bizim Tarafta’sıydı. Bu yıl Asmalısahne’de izlediğim Kurabiye Ev oyununu da çok beğendim. Beyazperdede ise Tunç Okan’ın Otobüs filmi, Fight Club, Popüler ve Werner Herzog imzası taşıyan Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi…
Hayatta hiçbir şey mesleğinizin önüne geçemez mi?Hayatınızda biri var mı bilmiyorum ama aşk örneğin…
Ailem ve sevdiğim insanlar geçebilir yalnızca. Şu anda hayatımda biri yok ama öyle bir karar vermemi gerektirecek bir duruma sokmayan bir kız arkadaşım olsun isterdim. Beni olduğum gibi, yaşadığım hayatla, kariyerimle, yalnızlığımla, kendi halimle kabul edebilecek biri kız arkadaşım olabilir. Öyle olunca zaten bir problem kalmaz diye düşünüyorum.
Nasıl kadınlardan hoşlanıyorsunuz?
Güzel kadınlardan hoşlanıyorum ben. Örnek vermem gerekirse Marion Cotillard gibi kadınları beğeniyorum. Elbette fiziksel özellikler çok önemli çünkü insanın kendine nasıl baktığı da kendisini tanımlar. Aynı zamanda hayatın farkında olan, yaşamaktan zevk alan kadınları seviyorum.
Modayla ilgili misiniz?
Çok beğendiğim ve üzerime yakıştırdığım kıyafetleri giyerim. Belli bir tarzım yok ama kıyafetlerde siyah, lacivert renkleri tercih ediyorum. Her yerde görebileceğim kıyafetlerdense butik parçaları alıyorum. Genellikle yurt dışına çıktığımda şehrin ara sokaklarında keşfettiğim mağazalardan alışveriş yapıyorum.
Kadınların kıyafetlerine dikkat eden erkeklerden misiniz?
Ederim… Kendi fiziğinin farkında olarak kıyafet seçen, aşırıya kaçmadan doğal giyinen kadınları severim. Ben kadın cinsiyetine hayranımdır. Doğal seleksiyona baktığınızda sosyal ilişkileri daha gelişmiş canlılardır kadınlar. Hayata ve insana daha yöneliktir. Moda hayata yönelik bir alan ve kadınların bu alandaki üstünlüğü aşikâr. Moda kadınların içinde kendilerine dair bir şeyler bulabileceği bir dünya. Bu yüzden modayı tüketim çılgınlığı olarak görmüyorum.
Kıskanç biri misiniz?
Kıskançlık kötü bir özellik değil bence. Dizide canlandırdığım Orkun karakteri kendi güç dengeleri sarsıldığı için kıskançlığın farklı boyutunda olan biri ama ben değilimdir… Bir erkeğin sevgilisini kıskanması bir çocuğun annesini babasından kıskanması kadar doğal bence. Bu yüzden hayatıma zarar verecek kadar güçlü bir duygu değildir benim için kıskançlık.
Kendinize güvendiğinizi söyleyebilir miyiz o halde?
Her alanda güvenmiyorum aslında… Yaptığım işte kendime güveniyorum, evet fakat oyunculuk sektöründe yalnızca kendinize güvenmeniz yeterli değil. Yönetmenimin de güvendiği, anlaştığımız noktada güzel sonuçlar yakalanır. Günün sonunda kendi işimde kendime güvenen biri olmak için elimden geleni yapıyorum.
Ünlü olduktan sonra paparazzi’lerin hayatınıza dâhil olduğu yeni bir yaşam biçimine adapte oluyorsunuz. Bu sizi korkutuyor mu?
Çok rahat bir his değil elbette. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde her yerde kameralar var ve sürekli izleniyoruz zaten. Oyunculuk yapmayan bir kişi için de aynı şey geçerli aslında. Olabildiğince kendi hayatımı samimi yaşamaya çalışıyorum. Magazinin hayatıma çok dâhil olduğu an eminim ki çok rahatsız olurum.
Sosyal medya ile aranız nasıl?
Sosyal medyayla çok içli dışlı değilim. Zaten genel olarak televizyona ve internete daha kompakt zaman ayırıyorum. Elbette herkes gibi Twitter ve Instagram’daki gelişmeleri ben de takip ediyorum. Sosyal medya ilham alabileceğiniz yaşadığımız yüzyılın en önemli platformu.
Twitter’da Medcezir fanlarının dizinin Mina, Orkun, Hale, Eylül karakteriyle oluşturduğu hesaplar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Twitter çok ilginç bir platform aslında. Biri sizi mention ettiğinde bunu görebiliyorsunuz. Ulaşılabilirliği bir tık ötenize taşıyor. Bence sosyolojik ve psikolojik olarak incelenmesi gereken, içinde cevher barındıran bir dünya. İnsanların Twitter’da bu karakterler üzerinden iletişim kuruyor olması bence bir yandan korkutucu diğer yandan da çok değerli. Her şey çok kolayca sahteleşirken insanlar bir konu hakkında düşünerek kendilerini ifade edilmeyi deniyorlar. Sürekli kendini yenileyen ve hızla evrim geçiren sosyal medyada durum nereye gidecek merakla bekliyorum.
Röportaj: Tuğçe Kayar