Sosyal medya ensemizde… Gerçek hayatla, sanal hayat arasındaki büyük kapışmanın sonucunda ortaya çıkan FOMO ve JOMO tabirlerine bir de FOLO eklendi. Sosyal medyanın bu karanlık tarafında, siz neredesiniz?
Şimdiye kadar ‘psikolojik trend’ hâline gelen dört harfli sosyal medya tabirlerini gözden geçirmeye ne dersiniz?
İlk tabirimiz FOMO (Fear of Missing Out) ile tanışmamızın üzerinden uzun bir süre geçmiş olsa da hâlâ en yaygın olanı. Telefondan gelen her ‘dıt’ sesine duyarlı neslin, kendi çevresinde ya da dünyada olup biteni ilk öğrenen kişi olma arzusuyla ortaya çıkan FOMO, ‘gelişmeleri kaçırma korkusu’ olarak da çevrilebilir. Zaten siz de biliyorsunuz ki işaret parmağımızın en önemli görevi, gözümüzden kaçan bir bildirim olup olmadığını kontrol etmek için orta tuşa basmak. Sonuç olarak, sürekli ‘güncel’ olma isteği sizi de zehirli bir sarmaşık gibi sarmalıyor ve zehrini akıtmadan sizi harekete geçiriyorsa siz de bir ‘FOMO’sunuz demektir.
Bu durum sadece sosyal alanlarda değil, iş hayatımızda da baş gösteriyor. Uyanın; sürekli e-posta kutunuzu kontrol etmek, aklınızda sürekli iş olmasının en büyük nedeni. Tabii bunun tüm günahlarını sadece sanal ortama yüklemek de yanlış olur. Mesela; cumartesi akşamı son zamanların en çok konuşulan partilerinden birine davetlisiniz… (Tıpkı her cumartesi olduğu gibi!) Herkes orada olacak ama yorgunsunuz ve yatağınız son derece cezbedici geliyor; televizyonunuz ‘haydi bana gel!’ diye haykırıyor.
İki seçeneğiniz var… A) Evde yatağa uzanıp, televizyon ekranıyla bakışacaksınız. B) Herkes ertesi gün partideki dedikoduları ilk sizden duyacak. FOMO semptomuna sahip bir kişinin vereceği cevabı tahmin etmek zor değil. FOMO’yu yeni nesille birlikte eşleştirmek de yanlış olur.
FOMO’lar iyi bilir çünkü günde en az bir kere JOMO olan arkadaşı tarafından eleştirilir. ‘Telefonu masaya bıraksan da iki laf etsek’ ya da ‘Bu şekilde hayatı kaçırıyorsun’ gibi cümleler arasında hayatta kalmaya çalışırlar.
Açılımı Joy of Missing Out olan JOMO’nun Türkçe meali, FOMO’nun tam aksi yani ‘gelişmeleri kaçırmaktan keyfi almak.’ Anlaşıldığı üzere buna ait kesim, sosyal medyayı tamamen görmezden geliyor. Günümüz şartlarında sosyal medyadan tamamıyla uzak kalmak eksik bir profil oluştursa da bunun sosyallik açısından faydalarını size rahatlıkla sıralayabilirler. Zamanlarının büyük bölümünü gözlerini telefon ekranından ayırmadan geçirmek yerine her şeyi çıplak gözlerle görmeyi yeğlerler. Onlara yeten bilgi kırıntılarından haberdardırlar, o yüzden bir Twitter hesabına ihtiyaçları yoktur. Deprem olunca ilk önce telefona değil, bir kirişin altına koşarlar. Olağanüstü bir manzara karşısında hemen telefonlarına davranıp fotoğraf çekmeyi değil, doğa ananın sunduğu güzelliğe şahitlik etmeyi yeğlerler. Kısacası JOMO’lar hayatı iyisi ve kötüsüyle yaşamayı sever ve hissederler.
FOLO’NUN ORTAYA ÇIKIŞI
Tüm bu yazılanların asıl amacına gelirsek… 2016 yılında konuşacağımız yeni sosyal trend FOLO (Fear of Living Offline) yani ‘offline yaşama korkusu…’ Evet, kulağa başta biraz karmaşık gelebilir ama altında yatan düşünce hepimiz için oldukça tanıdık. FOLO’daki ‘offline’dan kastedilen, sosyal medyadan uzak olduğunuz zamanlar. Yani markete gitmek, evde pijamalarla oturmak ya da yolculuk etmek gibi günlük hayatta yapabileceğimiz uğraşlar… Evinde asla insanların karşısına sabahlıkla çıkmayan, uyanır uyanmaz ilk işi saçını ve makyajını yapmak olan bir anneannenin torunu olsam da, böyle anlarda mükemmel olmaya çalışmanın zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.
İşte FOLO, bu ‘insanlık hâli’ olarak adlandırdığımız tabiri görmezden geliyor. Bir çeşit blogger hastalığı da demek doğru olabilir belki de. Chiara Ferragni’yi ayakkabıları yüzünden boyanmış çoraplarla ya da yağlandığı için dağınık toplanmış saçlarla göremezsiniz çünkü onun sevilmesinin nedeni, yarattığı sosyal medya profilinde verdiği mükemmel görüntüdür. Chiara’yı işte bu nedenle hayli zengin ettik zaten, daha fazla bahsetmemize gerek yok. Anladığınız üzere FOLO’nun çıkış noktası, hayat rutinlerinin bile bu denli kusursuz olması gerektiğini düşünen sosyal medya kullanıcılarından kaynaklanıyor. 2016’nın trendleri arasında yer alan FOLO’nun kurbanı olup bunun farkındalığını yaşayanlar da yok değil.
Yayınladığı video ile birden internet ortamının en çok konuşulan kişisi hâline gelen Avustralyalı blogger Essena O’Neill da onlardan biri. Instagram’da 600 bin civarında takipçisi olan O’Neill, profilinde yer alan fotoğraflardaki bembeyaz dişleri, pürüzsüz cildi ve formda vücudunun aslında gerçek olmadığını söyledi. Böyle olmaya çalışmanın da psikolojik olarak kendisini kötü etkilediğini açıkladı. Tek fotoğraf için satın aldığı kıyafetlerden, karnının düz gözükmesi için aç kalmasından ve zorlama gülüşlerinden bahseden O’Neill bir kitap bile yazıyor.
Evet; kusursuzluk sizi normal olmaktan uzaklaştırmaya çalışıyor. Birilerinin çıkıp ‘normal olmaktan korkmayın’ açıklamalarından usansak da, doğru olan bu. Mevlana sözlerini anımsatan şu modern sözü de unutmayın; ‘Kimse profil fotoğrafında göründüğü gibi değildir…’
YAZI: SELEN MEÇOĞLU
Yazının tamamını Mayıs sayımızda bulabilirsiniz.