“Bana Bir Gününüzü Verin!”
Bebek’te yürüyen ve içlerinde ünlü isimlerin de yer aldığı grubu gördüğümüzden beri hayatımızda… Tam dokuz yıldır bu sistemle zayıflatmadığı kişi yok. Mucizevi bir şekilde herkesi incecik hâle getiren Şeyda Coşkun’la, diyet ve sağlık dolu bir sohbet gerçekleştirdik. Sihirli bir değnek misali uyguladığı kürlerinden de size özel kısa bir liste aldık kendisinden. “Sadece bir gününüzü ayırın ve farkı görün” diyen Coşkun’u dinlemeye ve sistemi uygulamaya değer.
Zaman çok çabuk geçiyor ve yaş ilerledikçe sağlık sorunları da ortaya çıkıyor. O noktada sağlıklı yaşama geçen çok kişi oluyor. Senin gibi bunu önceden anlamak da çok güzel…
Ülkemizde on kişiden beşi hipoglisemi hastası. Ne kadar kötü bir şey… Bu tamamen sağlıksız yemekten kaynaklanıyor. Mesela bizde zeytinyağlılara bile şeker koyuluyor. Ben mesela taze fasulyeye kadayıf diyorum. ‘Tatlı vermenize gerek yok’ diyorum yemekten sonra… Hayat sana bazı seçenekler sunuyor. Sen de bunlardan birini tercih etmek zorundasın. Bu şekilde, sağlıksız yemek anlık bir zevk… O anlık zevklerin gelecek hayatını etkilememesi lazım. Şeker hastalığı başladı mı bunun tedavisi yok.
Günde insanların kaç kalori alması gerekiyor?
Kaloriye hiç inanmıyorum. Ben insanlarda şöyle bir sistem uyguluyorum. Bir gün et, bir gün tavuk, bir gün karbonhidrat… Mesela meyveleri tek tek deniyorum. Bu şekilde analiz ediyorum. Sonra iyi gelenlerle devam ediyorum. Değişik formüller yaratıyorum. Kan gruplarına bakıyorum. Mesela AB ve A grubuna kırmızı et hiç iyi gelmiyor. Onlara balık, beyaz et gibi ürünler veriyorum.
Danışanlarınla bir günün nasıl geçiyor? Duyduğum kadarıyla evlerine gidip buzdolaplarını boşaltıyormuşsun…
Buzdolapları zaten boş şu anda…(Gülüyor) Zaten yemeklerini de her gün ben yapıp gönderiyorum. Bunun için de bir ekibim var. Bu ekip önümüzdeki günlerde daha da genişleyecek.
Yani önümüzdeki günlerde sadece danışmanlık verdiklerin değil, herkes faydalanacak bu sistemden öyle mi?
Evet, aynen öyle… Bu ay itibariyle bu sistem başlıyor. İnternetten sipariş verilebilecek. Hep; ‘Şeyda ne yapıyor?’ diye merak edenler için de ileride mutfakta neler yapıldığını göstereceğiz sitede. Hijyen benim için çok önemli. Çok fazla diyet yemek yapan mekân var ama nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Herkes yemek yapamaz ve enerjisi de buna yetmez. Ben doğum yaptığım zaman dedim ki; ‘Keşke biri de benim ne yediğimle ilgilense.’ Doktorum da; ‘Sen kendinle ilgilen’ dedi bana. Herkesin bu konuda desteğe, bir dokunuşa ihtiyacı var bence. Bazen yalnız hissediyorsun kendini ve insanlar seni anlamıyor. Kadının üç kilo fazlası var herkes; ‘Sen çok zayıfsın’ diyor. Ama o mutsuz… Takıyor kafasına. Onu anlayan birine ihtiyacı oluyor. Ben mutfaktaki katı meyve sıkacağına kadar her şeyin en pahalısı, kalitelisi olmasını istiyorum. İnsanlarda; ‘Şeyda pahalıdır’ diye bir kanı var ya… Ama hayatta bazı şeylerin hakkını vermek gerekiyor. Mesela muz, elma gibi meyvelerin en iyilerinin olması gerekiyor. Yumurta ve tavuk da bugünlerde bizim en büyük problemimiz. Çocukların beyin gelişimi için çok önemli ikisi de. Organik olmayan yumurta ve tavuk yüzünde kadınlarda da ileriki dönemlerde meme kanseri oluşabiliyor. Bu noktada güvenilirlik çok önemli. En sonunda kendi çiftliğimi de kuracağım. (Gülüyor)
Peki, bir danışanınla gününün nasıl geçtiğini konuşuyorduk…
Öncelikle her sabah bana tartılıp kilolarının ne olduğunu gönderiyorlar. Onun yorumu yapılıyor. Gerçekçi bir yorum için kişinin bilgilerini bana tam vermesi gerekiyor. Yani herhangi bir kaçamak yaptıysa bunu bilmem gerekiyor. Sonra yürüyüş için Bebek’te buluşuyoruz. Orada buluşmamızın nedeni dümdüz bir hattının olması. Yani yürüyüşümüz yarım kalmıyor. Genellikle yürüyüş grupları maksimum üç kişi oluyor. Sabah 07.30 ve 10.30 saatleri, en yoğun zamanlar. Cumartesi, pazar hariç her gün yürüyoruz. O günlerde de bana yürüyüş raporu atıyorlar. Onun dışında mesela giydikleri bir elbiseyi, sevinçlerini paylaşmak için çekip bana gönderiyorlar. Öyle olunca çok mutlu oluyorum. İnsanların sadece bedenlerine değil kalplerine de inebiliyorsun böylece. Tüm danışanlarım çok iyi ve içtendir. En yakın arkadaşlarım hep danışanlarımdır. Düğünüme bile hep danışanlarım geldi. Bir kadını karşılıksız ve içten seven bir kadın bulmak çok zor. Ben böyle bir duygudayım. Hep benden daha güzel, daha zayıf olsunlar istiyorum. Bunu bulmak çok zor… Hayatta hiçbir şeyle savaşmamak lazım… Sen iyi olduktan sonra tüm iyilikler seni buluyor zaten. Affetmek de çok önemli… Affedemediğin her şey senin içinde kilo olarak büyüyor.
Diyete başlar başlamaz sporu öneriyor musun?
Ben genellikle yürüyüşe başlattığım için başka bir şey önermiyorum. Biraz kilo verdikten sonra diledikleri sporu yapabilirler. Özellikle hemen fitness’a gidenleri durduruyorum. Ağırlık çalışmak vücudu daha da ağırlaştırıyor. Bacakları kalınlaştırıyor… Bana gelen danışanlarımın hepsi de ince bacak istiyor. Daha önce spora gidip kalınlaşmışlar ve yağlarla birlikte kaslar bir araya gelmiş. Ben önce yağları verdiriyorum. Çok kilo vermek kastan kaybettirir diye bir cümle var. Bir insanın kastan kaybetmesi dünyanın en zor şeyi… Bu bir efsane… Ama hiç mantıklı değil. Ben başlamadan önce hep ölçüm yaptırıyorum. Kas yağ ölçümü için o inanmadığım aletlere danışanlarımı sokuyorum. Ben bazen kas götürmek isterim. Bazı bacak kasları çok kalındır çünkü. Mesela biz Gülşen’in bacak kaslarını azaltmak için çok uğraştık. Çok spor yapmış çünkü. Şu an çok iyi oldu ama bayağı uğraştık. Kastan götürmek için hiç spor yapmamak ve sadece sebze yemek lazım. Mesela yumurta-ananas diyeti çok iyidir. Hem protein hem karbonhidrat var. Ananas kabuklarını kaynatıp içerseniz de selülit attırır.
Verdiğimiz kiloları muhafaza etmek için ne yapmalıyız? Hep böyle mi yaşayacağız?
Hep böyle yaşamayacağız. Öncelikle vermek için çok çalışacağız ve az yiyeceğiz. Birinci etapta kilo vermek için yüzde 70 beslenme, yüzde 30 spor ön planda oluyor. İkinci etapta ise yüzde 70 spor, yüzde 30 beslenme… Tutmak için hafta içi dikkat ediyorsun, kendini arındırıyorsun. Ananas-yumurta, juice’lar, yulaf-çilek… Sonrasında hafta sonu içtin, pazar da balık, meze falan yedin diyelim… Pazartesi ne yediğine bakıyorsun ve bu kürlerle temizliyorsun. Mesela karbonhidrat ağırlıklı yediysen yumurta-ananas detoksu yapıyorsun. Ama protein ağırlıklı yediysen hemen juice yaparsın. Protein asidiktir, juice ise alkalidir ve temizler. Yediğinin tam tersi detoks yapacaksın.
Kilo vermek isteyenlere umut vadeden birkaç bir şey söylemek ister misin?
Keşke bir radyo kanalım olsa ve sürekli insanların sorularını cevaplasam. Öncelikle, Allah sağlık versin gerisi her türlü halledilir. Bir insanın kilolu olması, ona kilo verdiği zaman havadan bir mutluluk getiriyor. Hiçbir zayıf kadın, kilolu bir kadının kilo verdiği anda yaşadığı mutluluğu yaşayamaz. O mutluluk satın alınacak bir şey değil. Buna karar versinler ve başladıkları şeyi o gün tamamlamayı ihmal etmesinler. Çünkü bu işin özü tamamen kendine olan özgüvendir. Diyelim ki bugün ananas-yumurta mı yaptın, o günü tamamla. Ertesi gün tartıya çıktığın zaman inanılmaz mutu oluyorsun. Bu iş aslında bir gün… Tartılmak bu noktada çok önemli. Her gün tartılmalısın. O klasik yapılan sabah beyaz peynir, bir dilim ekmek diyetleriyle ancak 100 gram, 200 gram verirsin. Bu seni mutlu etmez, pes ettirir. Senin önce kendine, vücuduna uygun vurgular yapman lazım. Dünyada bu böyle artık ve buna oruç diyorlar. Birinci gün ananas- yumurta; ikinci gün protein yani sabah mantar, öğlen somon, akşam somon; sonraki gün yulaf-çilek, bir gün salatalar, diğer gün sabah juice, öğlen buharda pişmiş bir sebze… Bu, bir hafta içinde uygulanacak program.
İnsanlar seni beyaz leblebi yerken görüyormuş. Çantanda beyaz leblebi taşıyormuşsun…
Artık değişti o, badem oldu. Artık beyaz leblebi yemiyorum, çok gaz yapıyor. Beyaz leblebinin üzerinde un olduğunu duydum ve bıraktım. Badem yiyorum ama çok değil. Salatalık ve çubuk havuç da ara öğün olabilir… Salatalar da çok kilo verdirmiyor bu arada. Ödem yapıyor aslında… Herkes ödemli geziyor. Bir gün kendini temizlemeyi denemelisin. Bu yazıyı okuyan herkesin bir gününü bana vermesini istiyorum. Programlara, Instagram hesabıma girip bakabilirler… Sadece bir gün uygulasınlar. Pazartesiyi seçsinler mesela. Ben Arat doğmadan önce her pazartesi ve perşembe oruç tutuyordum. Oruç inanılmaz sağlıklı bir şey. Tüm sistem dinleniyor. Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Seninle daha önce çalışan bazı ünlü isimler, kendilerini zayıflattıktan sonra tekrar kilo almalarıyla ilgili birtakım söylemlerde bulundular. Bu konuyla ilgili ne diyorsun? Bu söylentilerin insanların sana olan güvenlerini zedelediğini düşünüyor musun?
Hiç düşünmüyorum… Sen bir insanın kilo vermesini sağlıyorsun ve iki sene o kiloyla devam ediyor. Sonrasında ben onun ne yediğini nereden bilebilirim. Üstelik sonrası için öğütler de veriyorum ama her kafa seni aynı algılamayabilir. Her beden kaldıramayabilir. İnsanların psikolojik geçişleri var. Ayrılıklar var, evlilikler var, aile kayıpları yaşıyorlar. Böyle dönemlerde kilo almamanın garantisini veremezsin. Öğrettiğim şeyi uyguladıkları sürece almazlar…. Ben her zaman yanlarındayımdır ayrıca. Hep kapılarını çalacakları kişiyim. Her zaman bunun garanti belgesini veriyorum. Ben dişçi gibi düşen dolguyu tamir etmeyi bilirim.
Sağlık kontrolü yapılmadan başlanan diyetler için ne diyorsun?
Bence kimse böyle bir riske girmez. İnsan sağlığı en önemli şey… Toplumsal anlamda saygınlığını kaybedersin. Bu büyük bir büyük bir zedelenme olur… Ben zaten sağlıklı insanlara danışmanlık yapıyorum. Tıbbi müdahale gerektirecek kişilere değil… Önce kan tahlili yaptırıyorum. Tüm vitamin testlerini de istiyorum. Bu arada ilaca da inanılmaz karşıyım. Ağrı kesicileri bile önermiyorum. Aynı zamanda sürekli içilen bitki çaylarını da önermiyorum. İnsanlar o form çaylara takmış durumda. Form çaylar insanların bağırsak dengesini bozuyor. Form çayların içinde sinameki bitkisi var ve o bir ilacın hammaddesi. Bağırsak işlevini bozuyor… Ben papatya, melisa gibi rahatlatıcı çaylar tavsiye ediyorum. Çayları da değiştirerek içmelisiniz. Hep aynı çayı içmeyin. Mesela ekinezya gribe iyi gelir, kuşburnu mideyi rahatlatır, mısır püskülü, kiraz sapı ödem atıcıdır ama onlar da her gün içilmez. Bunları da dönüşümlü kullanmak gerekir. Yeşil çay da saat 16.00’dan sonra içilmemeli. Gece uykunu kaçırır ve yemek yersin.
Bundan 40 yıl önce kadınların daha dolgun, biraz balıketi olması, onların sağlıklı olduğunu gösteren bir durummuş. Hatta modeller ya da güzellik kraliçeleri bile 38-40 beden oluyormuş. Günümüzde bu durum nasıl değişti? Şimdi neden herkes sıfır beden olma çabası içinde sence?
Aslında sıfır beden de çok beğenilen bir beden değil. Mesela çoğu erkek beğenmiyor… Bir kadının kendini içinde rahat hissettiği beden önemlidir bence. Aynanın karşısında çıplak durup; ‘Ben güzelim’ diyorsa o zaman özgüveni yerine gelir. Bedenin önemi yok. Kendini 40 bedende güzel hissediyorsa, o doğru bedendir. Kadın kendini saklamaya çalışmamalı. Ne kadar kendini saklıyorsan, o kadar mutsuzsun demektir. Egoların başlıyor demektir. Kendini beğendiğin beden, doğru kilondur. Kimseye bakmayacaksın…
İstediğin kiloya inip o duyguyu denemeye değer.
Söyleşi: Gözde Eyibilir
Fotoğraflar: Jülide Güngör
Styling: Tuğçe Ülkümen